Hanımlar Rehberi | Hanımlar Rehberi | 10
(1-54)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

(Hanımlar Rehberi’nde iki-üç defa zikredilen عَلَيْكُمْ بِدِينِ الْعَجَائِزِ hadîs-i şerifinin sırrı münasebetiyle İhtiyarlar Risalesi’nden yedi “Rica” ona zeyledildi.)
        BİRİNCİ RİCA: Ey sinn-i kemale gelen muhterem ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler! Ben de sizin gibi ihtiyarım. İhtiyarlık zamanında arasıra bulduğum ricaları ve o ricalardaki teselli nuruna sizi de teşrik etmek arzusuyla, başımdan geçen bazı hâlâtı yazacağım. Gördüğüm ziya ve rastgeldiğim rica kapıları, elbette benim nâkıs ve müşevveş istidadıma göre görülmüş, açılmış. İnşâallah sizlerin safi ve hâlis istidadlarınız, gördüğüm ziyayı parlattıracak; bulduğum ricayı daha ziyade kuvvetleştirecek.
        İşte gelecek o ricaların ve ziyaların menbaı, madeni, çeşmesi; imandır.
  
        İKİNCİ RİCA: İhtiyarlığa girdiğim zaman; bir gün güz mevsiminde, ikindi vaktinde, yüksek bir dağda dünyaya baktım. Birden gayet rikkatli ve hazîn ve bir cihette karanlıklı bir halet bana geldi. Gördüm ki; ben ihtiyarlandım, gündüz de ihtiyarlanmış, sene de ihtiyarlanmış, dünya da ihtiyarlanmış. Bu ihtiyarlıklar içinde dünyadan firak ve sevdiklerimden iftirak zamanı yakınlaştığından, ihtiyarlık beni ziyade sarstı. Birden rahmet-i İlahiye öyle bir surette inkişaf etti ki; o rikkatli hüzün ve firakı, kuvvetli bir rica ve parlak bir teselli nuruna çevirdi.
       Evet ey benim gibi ihtiyarlar! Kur’an-ı Hakîm’de yüz yerde “Errahmanurrahîm” sıfatlarıyla kendini bizlere takdim eden ve daima zeminin yüzünde merhamet isteyen zîhayatların imdadına rahmetini gönderen ve gaybdan her sene baharı hadsiz nimet ve hediyeleriyle doldurup rızka muhtaç bizlere yetiştiren ve za’f u acz derecesi nisbetinde rahmetinin cilvesini ziyade gösteren bir Hâlık-ı Rahîmimizin rahmeti, bu ihtiyarlığımızda en büyük bir rica ve en kuvvetli bir ziyadır. Bu rahmeti bulmak, iman ile o Rahman’a intisab etmek ve feraizi kılmakla ona itaat etmektir.
  
        ÜÇÜNCÜ RİCA: Bir zaman gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım; vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi gidiyor. Niyazi-i Mısrî’nin
        Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,
        Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber…
dediği gibi, ruhumun hanesi olan cismimin de hergün bir taşı düşmekle yıpranıyor ve dünya ile beni kuvvetli bağlayan ümidlerim, emellerim kopmaya başladılar. Hadsiz dostlarımdan ve sevdiklerimden müfarakat zamanının yakınlaştığını hissettim. O manevî ve çok derin ve devasız görünen yaranın merhemini aradım, bulamadım. Yine Niyazi-i Mısrî gibi dedim ki:
        Dil bekası, Hak fenası istedi mülk-ü tenim,
        Bir devasız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber! (Haşiye)
  
Ses Yok