Hanımlar Rehberi | Hanımlar Rehberi | 39
(1-54)
(Keza, çocuk vefatıyla münasebetdar bir mektub parçası)
“Çocuk Ta’ziyenamesi” isimli risaledeki يَطوُفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ âyetine dair, bir kısım eski tefsirler demişler ki: “Cennet’te çocuktan gayet ihtiyara kadar herkes otuzüç yaşında olacak.” Bunun hakikatı, Allahu a’lem şu olacak; sarih âyet وِلْدَانٌ tabiri ile ifade ediyor ki: Feraiz-i şer’iyeyi yapmaya mecbur olmayan ve mesnuniyet cihetiyle de yapmayan ve kabl-el büluğ vefat eden çocuklar, Cennet’e lâyık ve sevimli çocuk olarak kalacaklar. Fakat yedi yaşına gelen çocukları, namaz gibi farzlara peder ve vâlideleri onları alıştırmak için teşvikkârane emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var. Demek vâcib olmadığı halde, nafile nev’inde yedi yaşından hadd-i büluğa kadar, büyükler gibi namaz kılıp oruç tutan çocuklar; mütedeyyin büyükler gibi mükâfat görmek için otuzüç yaşında olacaklar diye bir kısım tefsirler bu noktayı izah etmeden umum çocuklara teşmil etmişler, has iken âmm zannetmişler.
Emirdağı’nın manidar bir hatırası
Beş seneden beri teneffüs için Emirdağı’nın etrafında faytonla gezdiğim zaman garib bir tarzda, bir yaşından yedi yaşına kadar küçücük çocuklar vâlide ve pederlerine karşı gösterdikleri alâkadan ziyade bir iştiyakla faytonuma koşup elime sarılıyorlardı. Hattâ bir defa fayton altına düştükleri halde, hârika bir tarzda zarar görmeden kurtuldular. Hiç beni görmeyen, bilmeyen bir, iki veya üç yaşındaki çocuklar yalın ayak dikenler içinde koşa koşa faytona yetişiyorlar. Büyük adamlar gibi temenna edip elinizi öpelim diyorlardı.
Bu hale hem ben, hem kardeşlerim ve görenler hayret ediyorduk. Bu hal bir mahalleye mahsus değil, her tarafta hattâ köylerinde dahi aynı hal devam ediyordu.
Beni aldatmayan bir hatıra-i hakikat ile benim ve arkadaşlarımın kanaatimiz geldi ki; bu masum taifenin masumiyetleri cihetiyle, sevk-i fıtrî denilen bir hiss-i kabl-el vuku’ ile, Risale-i Nur’un bu memlekette masum çocuklara ve kendilerine çok menfaati olacak diye, akıl ve fikirleri derketmediği halde, o masumane his ile ve Risale-i Nur’un manası itibariyle tercümanına, analarına yalvarmalarından ziyade bir iştiyak ile koşuyorlar.Biz de bir hiss-i kabl-el vuku’ ile hissediyoruz ki, ileride bu masum küçücük mahluklar içinden büyük Nurcular çıkacak. Ve ileride Nur’un has şakirdleri olacak ki, bu vaziyeti gösteriyorlar.Ben de bu nevi küçücük masumları, dünyada evlâdım bulunmadığından evlâd-ı maneviye olarak dualarıma umumen dâhil ettim. Her sabah bunları da Nur talebeleri ile beraber dualarımda yâd ediyorum.
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
“Çocuk Ta’ziyenamesi” isimli risaledeki يَطوُفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ âyetine dair, bir kısım eski tefsirler demişler ki: “Cennet’te çocuktan gayet ihtiyara kadar herkes otuzüç yaşında olacak.” Bunun hakikatı, Allahu a’lem şu olacak; sarih âyet وِلْدَانٌ tabiri ile ifade ediyor ki: Feraiz-i şer’iyeyi yapmaya mecbur olmayan ve mesnuniyet cihetiyle de yapmayan ve kabl-el büluğ vefat eden çocuklar, Cennet’e lâyık ve sevimli çocuk olarak kalacaklar. Fakat yedi yaşına gelen çocukları, namaz gibi farzlara peder ve vâlideleri onları alıştırmak için teşvikkârane emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var. Demek vâcib olmadığı halde, nafile nev’inde yedi yaşından hadd-i büluğa kadar, büyükler gibi namaz kılıp oruç tutan çocuklar; mütedeyyin büyükler gibi mükâfat görmek için otuzüç yaşında olacaklar diye bir kısım tefsirler bu noktayı izah etmeden umum çocuklara teşmil etmişler, has iken âmm zannetmişler.
Said Nursî
Emirdağı’nın manidar bir hatırası
Beş seneden beri teneffüs için Emirdağı’nın etrafında faytonla gezdiğim zaman garib bir tarzda, bir yaşından yedi yaşına kadar küçücük çocuklar vâlide ve pederlerine karşı gösterdikleri alâkadan ziyade bir iştiyakla faytonuma koşup elime sarılıyorlardı. Hattâ bir defa fayton altına düştükleri halde, hârika bir tarzda zarar görmeden kurtuldular. Hiç beni görmeyen, bilmeyen bir, iki veya üç yaşındaki çocuklar yalın ayak dikenler içinde koşa koşa faytona yetişiyorlar. Büyük adamlar gibi temenna edip elinizi öpelim diyorlardı.
Bu hale hem ben, hem kardeşlerim ve görenler hayret ediyorduk. Bu hal bir mahalleye mahsus değil, her tarafta hattâ köylerinde dahi aynı hal devam ediyordu.
Beni aldatmayan bir hatıra-i hakikat ile benim ve arkadaşlarımın kanaatimiz geldi ki; bu masum taifenin masumiyetleri cihetiyle, sevk-i fıtrî denilen bir hiss-i kabl-el vuku’ ile, Risale-i Nur’un bu memlekette masum çocuklara ve kendilerine çok menfaati olacak diye, akıl ve fikirleri derketmediği halde, o masumane his ile ve Risale-i Nur’un manası itibariyle tercümanına, analarına yalvarmalarından ziyade bir iştiyak ile koşuyorlar.Biz de bir hiss-i kabl-el vuku’ ile hissediyoruz ki, ileride bu masum küçücük mahluklar içinden büyük Nurcular çıkacak. Ve ileride Nur’un has şakirdleri olacak ki, bu vaziyeti gösteriyorlar.Ben de bu nevi küçücük masumları, dünyada evlâdım bulunmadığından evlâd-ı maneviye olarak dualarıma umumen dâhil ettim. Her sabah bunları da Nur talebeleri ile beraber dualarımda yâd ediyorum.
Ses Yok