Münazarat | Münazarat | 10
(1-37)
        İkinci Cihet: Şimdiye kadar ecnebiler bahane-mahane tutarlardı. Milletimizi eziyorlardı. Şimdi ise, ellerinde uruk-u insaniyetkâranelerine veya damar-ı mutaassıbanelerine veya a’sab-ı dessasanelerine dokunduracak, ellerinde serrişte-i bahane olacak öyle nokta bulamazlar. Bulsalar da tutamazlar. Bahusus medeniyet, hubb-u insaniyeti tevlid eder.
        S- (*) Heyhat! Bize teselli veren şu ulvî emeli ye’se inkılab ettiren ve etrafımızda hayatımızı zehirlendirmek ve devletimizi parça parça etmek için ağızlarını açmış olan o müdhiş yılanlara ne diyeceğiz?
        C- Korkmayınız. Medeniyet, fazilet, hürriyet; âlem-i insaniyette galebe çalmağa başladığından, bizzarure terazinin öteki yüzü şey’en fe-şey’en hafifleşecektir. Farz-ı muhal olarak, Allah etmesin, eğer bizi parça parça edip öldürseler; emin olunuz, biz yirmi olarak öleceğiz, üçyüz olarak dirileceğiz. Başımızdan rezail ve ihtilafatın gubarını silkip, hakikî münevver ve müttehid olarak kervan-ı benî beşere pişdarlık edeceğiz. Biz, en şedid, en kavî ve en bâki hayatı intac eden öyle bir ölümden korkmayız.
  
Biz ölsek de, İslâmiyet sağ kalır. O milliyet-i kudsiye sağ olsun. (**) فَكُلُّ آتٍ قَرِيبٌ
        S- Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olacağız?
        C- Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir; hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tazibinden men’etse; nasıl benî âdem’in hukukunu ihmal eder? Kellâ… Biz imtisal etmedik. Evet İmam-ı Ali’nin (R.A.) âdi bir Yahudi ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salahaddin-i Eyübî’nin miskin bir Hristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.
        S- Rum ve Ermenilerin hürriyeti bizi teşviş ediyor. Bir kerre tecavüze başlıyorlar; bir kerre “Hürriyet ve meşrutiyet bizimdir, biz yaptık” diyorlar. Bizi me’yus ediyorlar?
  
        C- Zannediyorum tecavüzleri, eskiden sizden tahayyül ettikleri tecavüze karşı bir teşeffi-i gayz ve bundan sonra sizden tevehhüm ettikleri tecavüze karşı bir nümayiş gibidir. Eğer tamamıyla iman etseler ki, tecavüz sizden olmaz, adalete kanaat edeceklerdir. Şayet adalete kanaat etmezlerse; hak, hakkın kuvvetiyle burunlarını kırıp ikna ettirecektir. Hem de “Meşrutiyeti biz istihsal ettik” olan sözleri yalandır. Hürriyet ve meşrutiyet; askerimizin süngüsüyle, cem’iyet-i milliyenin kalemiyle sahife-i vücuda geldi. Öyle herzegûların arzuları, beylik ve muhtariyetin ammizadesi olan adem-i merkeziyet-i siyasiye idi. Sonra da yüzde doksan bize ittiba’ ettiler. Beşi geveze, birkaç tanesi de zevzeklik edip eski hülyalarından vazgeçmek istemiyorlar.
        S- Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur’anda nehiy vardır: لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَ النَّصَارَى اَوْلِيَاءَ Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?
------------------------------------------------------------
(*): Dehşetli ve hakikatlı bir sual.
(**): Eski Said parlak bir nurun hissiyle, kuvvetli bir ümidle, tam teselli ile, siyaseti İslâmiyete âlet etmek fikriyle, hararetle hürriyete çalışırken; diğer bir hiss-i kabl-el vuku’la dehşetli dinsizce bir istibdad-ı mutlakı, kırksekiz sene evvel bir hadîsin manasıyla geleceğini haber verdiği bir kumandanın çıkmasını ve Said’in teselli haberlerini yirmibeş senede bilfiil tekzib edeceğini hissederek, otuz seneden beri “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase” deyip siyaseti bıraktı, Yeni Said oldu.
Ses Yok