Münazarat | Münazarat | 24
(1-37)
(1) وَلَقَدِ انْتَقَشَ فِى سُوَيْدَاءِ قُلُوبِهِمُ الطَّاهِرَةِ الصِّبْغَةُ الرَّبَّانِيَّةُ وَ فِى خَلَدِهِمْ ضِيَاءُ الْحَقِيقَةِ
نَدِيمَانْ بَادَهَا خُورْدَنْد رَفْتَنْد ❊ تَهِى خُمْخَانَهَا كَرْدَنْدُ و رَفْتَنْد
       
Lâkin onların asl-ı esas-ı mesleği, kulûbün tenviri ve rabtı, yani fazilet-i İslâmiye üzerine sülûk.. yani hamiyet-i İslâmiye ile tahattüm.. yani İslâmiyet için hayatta zühd ve ravhı terk.. Yani ihlas için terk-i menafi’-i şahsî.. Yani tesis-i muhabbet-i umumiyeye teveccüh.. yani ittihad-ı İslâma hizmet ve irşad…

فَتَاَسُّفًا قَدْ اَسَاؤُا مُتَّكِئِينَ وَتَكَاسَلُوا فِى خِدْمَتِهِمْ فَحِينَئِذٍ اُرِيدُ تَحْوِيلَ هِمَمِهِمْ اِلَى مَجْرَيهَا الْحَقِيقِىِّ الْقَدِيمِ
  
        S- Daima ittihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et?
        C- İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi ismindeki eserimde tarif etmişim. Şimdi ileride o kasr-ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte, kâ’be-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacer-ül Esved’i, Kâ’be-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzası, Ravza-i Mutahhara’dır; Mekke-i Mükerreme’si, Ceziret-ül Arab’dır; Medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i şer’iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniye’dir. Eğer İslâmiyet milliyetini ve ittihad-ı İslâmın taşını ve nakşını istersen, işte bak! Hayâ ve hamiyetten neş’et eden civanmerdane humret (1); hürmet ve merhametten tevellüd eden masumane tebessüm (2); fesahat ve melahattan hasıl olan ruhanî halâvet (3); aşk-ı şebabîden, şevk-i baharîden neş’et eden semavî neş’e (4); hüzn-ü gurubîden, ferah-ı seherîden vücuda gelen melekûtî lezzet (5); hüsn-ü mücerredden, cemal-i mücelladan tecelli eden mukaddes zînet (6);(Haşiye) birbiri ile imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nuranî ancak o şark ve garbın kab-ı kavseyni olan kâ’be-i saadetinin tâk-ı muallâsının kavs-i kuzahının elvan-ı seb’asının lacivert levninin timsali, belki şu levnin manzarası bir derece irae edilebilir. Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizac-ı efkâr, marifetin şua’-ı elektrikiyle olur.
  
        S- Neden eskiden sükût ettin?
        C- (1) ِلاَنَّ اْلاِسْتِبْدَادَ كَانَ مَانِعًا ِلْلاِتِّحَادِ فَكُنْتُ سَكَتُّ عَلَى جَمْرِ الْغَضَى
        S- Bid’alara düşen şeyhlere hücum hatardır. İçlerinde evliya bulunur.
اَلاَّ تَخَافُ اَنْ تُصِيبَهُمْ بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحَ عَلَى مَا فَعَلْتَ مِنَ النَّادِمِينَ
        Cevab:
اِنَّ الْمَوْلَى جَلَّ جَلاَلُهُ قَدْ وَسَمَ بِقُدْرَتِهِ عَلَى جِبَاهِهِمُ الرَّفِيعَةِ نَقْشَ الْحَقِيقَةِ وَمُرَادِى اَنْ اُرْشِدَ مَنْ طَاشَ فَهْمُهُ مِنْ ذلِكَ النَّقْشِ
(2)
--------------------------------------------
(1): Şu üslûb, bir silsilenin mübarek hırkalarının parçalarından dikilmiştir. Yani: Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî, Hâlid Ziyaeddin, Seyyid Taha, Seyyid Sıbgatullah ve Seyda gibi evliyaya işaret var.

(Haşiye): Şu müselsel üslûbdaki fıkralar; herbiri İslâmiyetin bir şuaına, bir hüsnüne, bir seciyesine, bir rabıtasına, bir temeline işarettir.

(1): Lisan-ı Arabî’nin elzemiyetini düşündüğüm vakitte söylemişim.

(2): Mürşidler şu tekkede, yani bu ibarette toplanmışlar. Ziyaret etmeden geçme. Yani hem Mevlevî, hem Kadirî, hem Nakşî, hem Bektaşî’ye işaret var.
Ses Yok