Asa-yı Musa | Yedinci Mesele | 31
(27-39)

Evet bir fende ve bir san’atta mütehassıs biriki Zât’ın o fen ve o san’ata âid hükümleri ve fikirleri; onda ihtisası olmayan bin adamın hatta başka fenlerde âlim ve ehl-i ihtisas da olsalar− muhâlif fikirlerini hükümden ıskat ettikleri gibi; bir mes’elede, meselâ: Ramazan hilâlini yevm-i şekte isbat etmek ve “Süt konservelerine benzeyen ceviz-i hindî bahçesi rûy-i zemînde var” diye da’va etmekte iki isbat edici, bin inkâr edici ve nefyedicilere galebe edip da’vayı kazanıyorlar. Çünkü: İsbat eden, yalnız bir ceviz-i hindîyi veyahut yerini gösterse, kolayca da’vayı kazanır. Onu nefy ve inkâr eden, bütün rûy-i zemîni aramak, taramakla hiçbir yerde bulunmadığını göstermekle da’vasını isbat edebildiği gibi; Cennet’i ve dâr-ı saadeti ihbar ve isbat eden yalnız bir izini, sinemada gibi keşfen bir gölgesini, bir tereşşuhunu göstermekle da’vayı kazandığı halde; onu nefy ve inkâr eden, bütün kâinatı ve ezelden ebede kadar zamanları görmek ve göstermekle ancak inkârını ve nefyini isbat ile da’vayı kazanabilir. Ve bu ehemmiyetli sırdandır ki; husûsi bir yere bakmayan ve îmanî hakîkatlar gibi umum kâinata bakan nefiyler, inkârlar −zâtında muhâl olmamak şartiyle− isbat edilmez diye ehlî tahkik ittifak edip bir düstûr-u esâsî kabul etmişler.

İşte bu kat’i hakîkata binâen binler feylesofların muhâlif fikirleri, böyle îmanî mes’elelerde birtek muhbir-i sâdıka karşı hiçbir şübhe hatta vesvese vermemek lâzım iken, yüz yirmi bin isbat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sâdıkın ve hâdsiz ve nihâyetsiz müsbit ve mütehassıs ehl-i hakîkat ve ashab-ı tahkîkin ittifak ettikleri erkân-ı îmaniyede; aklı gözüne inmiş, kalbsiz, ma’nevîyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlariyle şübheye düşmenin ne kadar ahmaklık ve divânelik olduğunu kıyas ediniz.

Hem mâdem, gözümüzle, gündüz gibi, hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i âmme ve bir hikmet-i şâmile ve bir inâyet-i dâime müşâhede ediyoruz. Ve dehşetli bir saltanat-ı Rubûbiyyet ve dikkatli bir adâlet-i âliyye ve izzetli icraat-ı Celâliyyenin âsârını ve cilvelerini görüyoruz. Hatta bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir hikmet ve herbir insanın cihâzâtı ve hissiyâtı ve kuvveleri adedince ihsânları, in’amları ona bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nûh ve Hûd ve Sâlih Aleyhimüsselâm ve Kavm-i Âd ve Semûd ve Fir’avn gibi âsî milletlere tokat vuran, ve en küçük bir zîhayatın hakkını muhafaza eden izzetli ve inâyetli bir adâlet;

Səs yoxdur