Asa-yı Musa | Birinci Hücceti İmaniye | 107
(99-142)

ve bu şehâdete denizler mahlûkatı adedince şâhidler gösterir diye anladı. Ve denizlerin, nehirlerin umum şehâdetlerini irâde ederek ifade etmek ma’nasında, Birinci Makam’ın Dördüncü Mertebesinde:

denilmiş.

Sonra dağlar ve sahralar, seyahat-ı fikriyede bulunan o yolcuyu çağırıyorlar, “Sahifelerimizi de oku” diyorlar. O da bakar, görür ki:

Dağların küllî vazifeleri ve umûmî hizmetleri o kadar azametli ve hikmetlidirler; akılları hayret içinde bırakır. Meselâ: Dağların zemînden emr-i Rabbânî ile çıkmaları ve zemînin içinde, inkılâbat-ı dâhiliyeden neş’et eden heyecanını ve gazabını ve hiddetini, çıkmalariyle teskin ederek; zemîn o dağların fışkırmasiyle ve menfeziyle teneffüs edip zararlı olan sarsıntılardan ve zelzele-i muzırradan kurtulup, vazife-i devriyesinde sekenesinin istirahatlarını bozmuyor.

Demek, nasılki sefineleri sarsıntıdan vikaye ve müvâzenelerini muhafaza için, onların direkleri üstünde kurulmuş; öyle de dağlar, zemîn sefinesine bu ma’nada hazineli direkler olduklarını, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân:

gibi çok âyetlerle ferman ediyor.

Hem meselâ: Dağların içinde zîhayata lâzım olan her nev’i menba’lar, su-lar, madenler, maddeler, ilâçlar o kadar hakîmane ve müdebbirâne ve kerîmane ve ihtiyatkârane iddihar ve ihzâr ve istif edilmiş ki; bilbedâhe, kudreti nihayetsiz bir Kadîr’in ve hikmeti nihayetsiz bir Hakîm’in hazineleri ve anbarları ve hizmetkârları olduklarını isbat ederler, diye anlar. Ve sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden bu iki cevhere sâirlerini kıyas edip, dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, husûsan ihtiyatî iddiharlar cihetiyle getirdikleri şehâdeti ve söyledikleri

Səs yoxdur