Asa-yı Musa | Beşinci Hücceti İmaniye | 182
(181-189)

İşte bu kelime; muntazam, mevzun, süslü yaprak, çiçek ve meyveleri adedince Hakem-i Zülcelâl’in medh ü senasına dâir ma’nidar fıkralardır. Güya çiçek açmış her ağaç gibi, o ağaç dahi nakkaşının medîhelerini teganni eden manzum bir kasidedir.

Hem güya Hakem-i Zülcelâl, zemînin meşherinde teşhir ettiği antika ve acib eserlerine binler gözle bakmak istiyor.

Hem güya o Sultan-ı Ezelî’nin o ağaca verdiği murassa’ hediye ve nişanları ve formaları, husûsi bayramı ve resm-i küşadı olan baharda pâdişâhın nazarına arzetmek için öyle müzeyyen, mevzun, muntazam, ma’nidar bir şekil almış ve öyle hikmetli bir şekil verilmiştir ki; herbir çiçeğinde, herbir meyvesinde birbiri içinde çok vecihler ve dilleri ile Nakkaşının vücûduna ve esmâsına şehâdet ederler. Meselâ: Herbir çiçekte, herbir meyvede bir mîzan var. Ve o mîzan, bir intizam içinde.. ve o intizam, tazelenen bir tanzim ve tevzin içinde.. ve o tevzin ve tanzim, bir zînet ve san’at içinde.. ve o zînet ve san’at, ma’nidar kokular ve hikmetli tatlar içinde bulunduğundan; herbir çiçek, o ağacın çiçekleri adedince Hakem-i Zülcelâl’e işâretler ediyor. Ve bu bir kelime olan bu ağaçta, bir harf hükmünde olan bir meyvede bulunan bir çekirdek noktası, bütün ağacın fihristesini, proğramını taşıyan küçük bir sandukçadır. Ve hâkeza.. buna kıyâsen kâinat kitabının bütün satırları, sahifeleri böyle İsm-i Hakem ve Hakîm’in cilvesiyle yalnız herbir sahifesi değil, belki herbir satırı ve herbir kelimesi ve herbir harfi ve herbir noktası, birer mu’cize hükmüne getirilmiştir ki; bütün esbâb toplansa, bir noktasının nazirini getiremezler, muaraza edemezler. Evet bu Kur’ân-ı Azîm-i Kâinat’ın herbir âyet-i tekviniyesi, o âyetin noktaları ve hurufu adedince mu’cizeler gösterdiklerinden, elbette serseri tesâdüf, kör kuvvet, gayesiz, mîzansız, şuursuz tabiat hiçbir cihetle o hakîmane, basîrane olan has mîzana ve gâyet ince intizama karışamazlar. Eğer karışsaydılar, elbette karışık eseri görünecekti. Halbuki hiçbir cihette intizamsızlık müşahede olunmuyor.

Üçüncü Nükte’nin İkinci Noktası: “İki Mes’ele”dir.

Birinci Mes’ele: Onuncu Söz’de beyân edildiği gibi.. nihayet kemâlde bir cemâl ve nihayet cemâlde bir kemâl, elbette kendini görmek ve göstermek, teşhir etmek istemesi; en esaslı bir kâidedir.

Səs yoxdur