Asa-yı Musa | Altıncı Hücceti İmaniye | 193
(190-193)

ve mükerreren pek kuvvetli vaad ve pek şiddetli tehdid eder, naklederler. Hulfül vaad ise; hem zillet, hem tezellüldür. Hiç bir cihetle celâl-i kudsiyetine yanaşamaz. Hulfül vaîd ise; ya afv’dan, ya acizden gelir. Halbuki küfür, cinâyet-i mutlakadır (Hâşiye) . Afva kabil değil. Kadîr-i Mutlak ise, acizden münezzeh ve mukaddestir. Şâhidler, muhbirler ise; mesleklerinde, meşreblerinde, mezheblerinde muhtelif oldukları halde kemâl-i ittifak ile şu mes’elenin esasında müttehiddirler. Kesretçe tevâtür derecesindedirler, keyfiyetçe icma’ kuvvetindedirler. Mevkice herbiri nev’-i beşerin bir yıldızı, bir tâifenin gözü, bir milletin azizidirler. Ehemmiyetçe şu mes’elede hem ehl-i ihtisas, hem ehl-i isbattırlar. Halbuki bir fende veya bir san’atta iki ehl-i ihtisas, binler başkalardan müreccahtırlar ve ihbarda iki müsbit, binler nâfîlere tercih edilir. Meselâ: Ramazan hilâlinin sübutunu ihbar eden iki adam, binler münkirlerin inkârlarını hiçe atarlar.

Elhâsıl: Dünyada bundan daha doğru bir haber, daha sağlam bir da’va, daha zâhir bir hakîkat olamaz... Demek, şüphesiz dünya bir mezraadır. Mahşer ise bir beyderdir, harmandır. Cennet, Cehennem ise birer mahzendir.

-----------------------------------
(Hâşiye): Evet küfür, mevcûdâtın kıymetini iskat ve ma’nasızlıkla ittiham ettiğinden, bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcûdât âyinelerinde cilve-i esmâyı inkâr olduğundan bütün Esmâ-i İlâhîyyeye karşı bir tezyîf ve mevcûdâtın Vahdâniyyete olan şehâdetlerini reddettiğinden bütün mahlûkata karşı bir tekzib olduğundan isti’dâd-ı insanîyi öyle ifsad eder ki, salâh ve hayrı kabule liyakatı kalmaz. Hem, bir zulmü azîmdir ki, umum mahlûkatın ve bütün esmâ-i İlâhîyyenin hukukuna bir tecâvüzdür. İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfirin hayra kabiliyetsizliği; küfrün adem-i afvını iktiza eder.şu ma’nayı ifade eder.

Səs yoxdur