Asa-yı Musa | Onuncu Hücceti İmaniye | 232
(225-232)

Rabb-i Rahîmlerine makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya herkes, kendi Hâlıkı ve Ma’bûdu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar. İşte şu kelime bütün müjdelerin fevkinde şöyle müjde eder. Ve der ki:

Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun? Ve nereye sevk olunuyorsun? Otuz İkinci Söz’ün âhirinde denildiği gibi: Dünyanın bin sene mes’udane hayatı, bir saat hayatına mukâbil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü’yet-i cemâline mukâbil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâl’in dâire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Mübtelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecâzî mahbublarda ve bütün mevcûdât-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemâl, Onun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nev’i gölgesi ve bütün Cennet, bütün letâifiyle bir cilve-i rahmeti ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizablar ve cazibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Ma’bûd-u Lemyezel’in, bir Mahbub-u Lâyezal’in dâire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennet’e çağrılıyorsunuz. Öyle ise, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz. Hem şu kelime şöyle müjde veriyor, diyor ki:

Ey insan! Fenâya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz! Siz fenâya değil, bekaya gidiyorsunuz. Ademe değil, vücûd-u dâimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsunuz. Sâhib ve Mâlik-i Hakîki’nin tarafına gidiyorsunuz.. ve Sultan-ı Ezelî’nin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dâiresinde teneffüs edeceksiniz. Firaka değil, visale müteveccihsiniz.!..

Səs yoxdur