Asa-yı Musa | Onbirinci Hücceti İmaniye | 242
(233-245)

Hem nasıl bütün ordunun teçhizatı bir merkezde, bir kanunda, bir fabrikadan çıksa; kemiyetçe bir neferin teçhizatı kadar kolaylaşır. Eğer herbir neferin ayrı ayrı yerlerde teçhizatı yapılsa, alınsa; herbir neferin teçhizatı için, bütün ordunun teçhizatına lâzım fabrikalar bulunması lâzımdır.

Aynen bu iki misâl gibi: Şu muntazam sarayda, şu mükemmel şehirde, şu müterakki memlekette, şu muhteşem âlemde, bütün bu şeylerin îcadı birtek Zât’a verildiği vakit, o kadar kolay olur, o kadar hıffet peyda eder ki; gördüğümüz nihayetsiz ucuzluğa ve mebzuliyete ve sehavete sebebiyet verir. Yoksa herşey o kadar pahalı, o kadar müşkilâtlı olacak ki, dünya verilse birisi elde edilemez...

Onuncu Bürhan:

Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür (Hâşiye-17) biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, pâdişâhını tanımazsak; cezaya müstehak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zîra on beş gün (güya bize mühlet verilmiş gibi) bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nâzik san’atlı, mîzanlı, letâfetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız, bize bozdurmazlar. Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da dehşetlidir. O zât ne kadar kudretli, haşmetli bir zât olduğunu şununla anlayınız ki: Şu koca âlemi, bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi; bir hâne gibi, hiçbirşey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte bak, vakit bevakit, bir kabı doldurup boşaltmak gibi şu sarayı, şu memleketi, şu şehri kemâl-i intizamla doldurup, kemâl-i hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa, çeşit çeşit sofralar, (Hâşiye-18), bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında− mütenevvi yemekleri sıra ile getirip yedirir. Onu kaldırıp başkasını getirir, sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın ki, o dehşetli haşmet içinde hadsiz sehavetli bir kerem var.

Hem de bak ki, o gaybî Zât’ın saltanatına, birliğine bütün bu şeyler şehâdet ettiği gibi; öyle de kafile kafile arkasından gelip geçen, o hakîki perde perde arkasından açılıp kapanan bu inkılâblar, bu tahavvülâtlar; o Zât’ın devamına, bekasına şehâdet eder.

-----------------------
(Hâşiye-17): On beş gün, sinn-i teklif olan on beş seneye işârettir.
(Hâşiye-18): Sofralar ise, yazda zemînin yüzüne işârettir ki, yüzer taze taze ve ayrı ayrı olarak matbaha-i rahmetten çıkan Rahmanî sofralar serilir, değişirler. Herbir bostan bir kazan, herbir ağaç bir tablacıdır.

Səs yoxdur