İman ve Küfür Müvazeneleri | Yirmidördüncü Lema | 193
(190-196)

Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi muktezâyı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır. Fakat pek çok kaybeder.

Şer’an; koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyanetine bakıp taklid eder; refikasını, hayatı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.

Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp “ebedî arkadaşımı kaybetmeyiyim” diye takvâya girer.

Veyl o erkeğe ki; sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o kadın ki; müttaki kocasını taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.

Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefahetini taklid ediyorlar. Birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar!..

ÜÇÜNCÜ HİKMET: Bir ailenin saadeti hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyeti mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açıksaçıklık, o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünki; açıksaçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından dahi iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit o samimî muhabbet ve hürmeti mütekabile gitmekle beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki:

Səs yoxdur