İman ve Küfür Müvazeneleri | Yirmidördüncü Lema | 194
(190-196)

İnsan, hemşîre misillû mahremlerine karşı fıtraten şehevânî his taşıyamıyor. Çünki; mahremlerin sîmaları, karabet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbeti meşrûayı ihsas ettiği cihetle; nefsî şehevânî temayülatı kırar. Fakat bacaklar gibi şer’an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süflî nefislere göre, gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir. Çünki mahremin sîması mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayriyle müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmeti fârikası olmadığından, hayvanî bir nazarı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise tüyleri ürpertecek bir sukûtu insaniyettir!..

DÖRDÜNCÜ HİKMET: Malûmdur ki; kesreti nesil her kesçe matlubdur. Hiçbir millet ve hükûmet yoktur ki, kesreti tenâsüle tarafdar olmasın. Hattâ Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:

−ev kema kal− Yâni: “İzdivaç ediniz; çoğalınız. Ben kıyamette, sizin kesretinizle iftihar edeceğim.” Halbuki tesettürün ref’i, izdivacı teksir etmeyip, çok azaltıyor. Çünki en serseri ve asrî bir genç dahi, refikai hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yâni açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır. Belki de fuhûşa sülûk eder. Kadın öyle değil, o derece kocasını inhisar altına alamaz. Çünki kadının −aile hayatında müdürü dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve her şeyine muhafaza memuru olduğundan− en esaslı has leti sadâkattır, emniyettir.

Səs yoxdur