İşaratu-l İcaz | Mühürlenen Kalbler | 79
(72-82)

Ve keza, mebde’ i’tibâriyle rü’yette bir ızdırar vardır; sema’da, tahatturda ihtiyar vardır. Evet gözün açılmasiyle eşyayı görmemek mümkün değildir. Fakat mesmuatı dinlemekte veya hatırâtı tahattur etmekte bu ızdırar yoktur. ta’biri, gözün yalnız ön cihete hâkim ve nâzır olduğuna işârettir ki, eğer bir perde ile o cihetten alâkası kesilse, bütün bütün kör kalır. Tenkiri ifade eden deki tenvin, onların gözleri üstündeki perde, ma’lûm olmayan bir perde olup, ondan sakınmak onlar için mümkün olmadığına işârettir. Câr ve mecrur’un üzerine takdim edilmesi, en evvel nazar-ı dikkati onların gözlerine çevirtmekle, kalblerindeki sırları göstermek içindir. Zîra göz, kalbin âyinesidir.

: Bu cümlenin mâkabliyle cihet-i münâsebeti şudur ki; evvelki cümledeki kelimat ile, şecere-i küfriyenin dünyaya âid acı semerelerine işâret edilmiştir. Bu cümle ile o mel’un şecerenin âhirette vereceği semeresi zakkum-u Cehennem’den ibâret olduğuna işâret yapılmıştır.

S- Üslûbun mecrayı tabiîsi cümlesi iken, üslûbun muktezası olan şu cümlenin terkiyle cümlesi ihtiyar edilmiştir. Halbuki bu cümledeki kelimeler, ni’met ve lezzetler hakkında kullanılan kelimelerdir?

C- Şu güzel kelimeleri hâvi olan şu cümlenin onlara karşı zikredilmesi, bir tehekkümdür (istihza), bir tevbihtir, yüzlerine gülmektir. Yâni onların menfaatleri, lezzetleri ve büyük ni’metleri ancak ikabdır. Menfaat ve faydayı ifade eden deki lîsan-ı hal ile, amelinizin faydalı olan ücretini alınız, diye yüzlerine gülüyor. “Tatlı” ma’nasını tazammun eden lâfzı, onların küfür ve musîbetleriyle istilzaz ettiklerini tezkir ile, sanki lîsan-ı hal ile, tatlı amelinizin acısını çekin, diye tevbih ediyor.

Səs yoxdur