İşaratu-l İcaz | Tevhidin İsbatı | 91
(86-104)

Tevhide geçiyoruz. Kur’ân-ı Kerîm, Sâniin vahdetine dâir delillerdenhiçbir şey terketmemiştir. Bilhassa “Arz ve semada Allah’tan başka ilahlar olmuş olsa idiler, şu görünen intizam fesada uğrardı” ma’nasında olan âyetinin tazammun ettiği ((Bürhanü’t-Temanü’)) Sâniin vâhid ve müstakil olduğuna kâfi bir delildir. Ve istiklaliyet, ulûhiyetin zâtî bir hassası ve zarûri bir lâzımı olduğuna nurlu bir bürhandır.

Ey arkadaş! Bahsinde bulunduğumuz âyetin evvelinde bulunan emri, İbn-i Abbas’ın tefsirine nazaran, insanları tevhide da’vet eden bir emirdir. Ve aynı zamanda bu âyet, hey’et-i mecmûasiyle tevhide işâret eden pek latif ve güzel bir bürhanı tazammun etmiştir. Şöyle ki:

Nev’-i beşer ile sâir hayvânâtın medâr-ı maîşetleri olan semeratın tevlidi için, arz ile sema arasındaki muavenet ve münâsebetleri ve âsâr-ı âlemin birbirine müşabehetleri ve etraf-ı âlemin birbiriyle kucaklaşmaları ve birbirinin elini tutup ihtiyaçlarını te’min etmeleri ve yekdiğerinin sualine cevab verip yardımına koşmaları ve tamamiyle bir nokta-i vâhideye bakmaları ve bir nazzam-ı vâhidin mihveri üstünde hareket etmeleri gibi halleri hâvi olan böyle gârib bir makine, sâhib ve sâni’inin bir olduğunu kat’i bir şehâdetle i’lân etmekle, “Herbir şeyde, Sâni’in vahdetine delâlet eden bir âyet ve bir alâmet vardır” ma’nasında olan şu beyitle tanin-endaz oluyorlar:

Ey arkadaş! Sâni-i Zülcelâl, vâhid ve vâcibü’l-vücûd olduğu gibi, bütün sıfât-ı kemâliye ile de muttasıftır. Zîra âlemde ve masnuatta bulunan kemâlât, tamamiyle Sâni’in kemâlinden tecelli eden gölgeden muktebestir. Öyle ise Sâni’de bulunan cemâl, kemâl, hüsün; umum kâinatta bulunan umum cemâllerden, kemâllerden, hüsünlerden gayr-ı mütenahî derecelerle yüksektir. Zîra ihsan, in’am edenin servetinden doğar ve servetine delildir. Îcad, îcad edenin vücûduna delâlet eder. Îcab, mûcibin vücûduna bürhandır. Verilen hüsün, verenin hüsnüne delildir. Ve keza Sâni-i Zülcelâl, bütün nevakıstan pâk ve münezzehtir. Çünkü, noksaniyet, maddiyatın mâhiyetlerindeki isti’dâdın kılletinden ileri gelir. Halbuki Cenâb-ı Hak maddiyattan değildir. Ve keza Sâni-i Kadîm-i Ezelî, kâinatın ihtiva ettiği eşyanın cismiyet, cihetiyet, tegayyür, temekkün gibi istilzam ettikleri levazım ve evsaftan beri ve münezzehtir.

Səs yoxdur