İşaratu-l İcaz | Tevhidin İsbatı | 90
(86-104)

Ey arkadaş! Cenâb-ı Hakk’ın pek ince âsâr-ı san’atından ve pek yüksek acâib-i kudretinden sarf-ı nazar ederek, yalnız tabiat denilen şu âsâr ve esbâbdan, en zâhir olan in’ikas ve irtisam keyfiyetine bak. Meselâ: Bir âyineyi semaya karşı tuttuğun zaman semayı irtifaiyle, nakışlariyle, yıldızlariyle celbedip âyinede in’ikas ve irtisam ettiren illeti müessirenin, âyinenin yüzündeki hasiyet olduğuna kanaat hâsıl edebilir misin? Hâşâ! Veyahut hakîkatta bir emr-i vehmîden ibâret olan cazibe-i umûmîyenin, Arz ile yıldızları şu boşlukta muntazam tahrik ve tedbirine illet-i müessire olarak telakki ve kabul edebilir misin? Hâşâ! Bunlar ancak şart ve sebeb olabilirler, illet-i müessire olamazlar.

Hülâsa: İnsan sathî ve gayr-ı kasdî bir nazarla bâtıl ve muhal bir şeye baktığı zaman, hakîki illetini bulamadığı takdirde, çar-nâçar sıhhatına veya inkârına kail olmakla kabul etmesi ihtimali vardır. Fakat talib ve müşteri sıfatiyle kasden ve bizzât dikkatle bakacak olursa, onların hikemiyat dedikleri o bâtıl mes’elelerden hiçbirisini de kabul etmez. Ancak bütün siyasîlerin hikmetini ve hükemanın akıllarını zerrelerde farzetmekle eblehâne kabul eder.

S- Onların dâima iftiharla bahsettikleri tabiat, nevamis ve kuva nedir ki, kendilerini onlarla iknaa çalışıyorlar?

C- Tabiat dedikleri şey, bir matbaadır, tâbi değildir. Tâbi, ancak kudrettir. Kanundur, kuvvet değildir. Kuvvet ancak kudrettedir. Yahut nasılki bildiğimiz şerîat, insanlardan sudûr eden ef’al-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdid eden kaidelerin hülâsasıdır veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düstûrların, kanunların mecmûasıdır. Kezalik tabiat denilen şey de, âlem-i şehâdetin uzuvlarından ve eczalarından sudûr eden ef’al arasında bir nizam ve bir intizamı îka’ eden İlâhî bir şerîatı fıtriyedir. Binâenaleyh şerîat ile devlet nizamı, makul ve i’tibârî emirlerden oldukları gibi; tabiat dahi i’tibârî bir emir olup, hilkatte yâni yaratılışta câri olan Âdetullahtan ibârettir. Amma tabiatın bir mevcûd-u haricî olduğunu tevehhüm etmek, bir fırka askerin, idman ve ta’lim esnasında yaptıkları o muntazam hareketlerini gören bir vahşinin, “Aralarındaki o nizamı idare edip birbiriyle bağlayan ip gibi bir şey mevcûddur” diye vahşice ettiği vehme benzer. Binâenaleyh vicdanı ve aklı vahşi olan bir adam, sathî ve tebaî bir nazarla, devam ve istimrarını muhafaza eden tabiatın müessir bir mevcûd-u haricî olduğuna ihtimal verebilir. Hülâsa: Tabiat, Allah’ın san’atı ve şerîatı fıtriyesidir. Nevamis ise, onun mes’eleleridir. Kuva dahi, o mes’elelerin hükümleridir.

Səs yoxdur