İşaratu-l İcaz | Tevhidin İsbatı | 88
(86-104)

Ey arkadaş! Kâinatın sahifelerinde “Delilü’l-İnaye” ile anılan nizama âid âyetleri okuyamadı isen, sıfat-ı kelâmdan gelen Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın âyetlerine bak ki; insanları tefekküre da’vet eden bütün âyetleri şu delilü’l-inayeyi tavsiye ediyorlar. Ve ni’metleri ve faideleri sayan âyetler dahi, delilü’l-inaye denilen o yüksek nizamın semerelerinden bahsediyorlar. Ezcümle: Bahsinde bulunduğumuz şu âyet

cümleleriyle, o nizamın faidelerini ve ni’metlerini koparıp insanlara veriyorlar.

Delil-i İhtiraî: Mezkûr âyetin Sâni’in vücûd-u vahdetine işâret eden delillerinden biri de, cümlesiyle işâret ettiği “delil-i ihtiraî”dir. Delil-i ihtiraînin hülâsası şöyle îzah edilebilir:

Cenâb-ı Hak husûsi eserlerine menşe’ ve kendisine lâyık kemâlâtına me’haz olmak üzere, her ferde ve her nev’e has ve müstakil bir vücûd vermiştir. Ezel cihetine sonsuz olarak uzanıp giden hiçbir nev’ yoktur. Çünkü, bütün enva’, imkândan vücub dâiresine çıkmamışlardır. Ve teselsülün de bâtıl olduğu meydandadır. Ve âlemde görünen şu tegayyür ve tebeddül ile bir kısım eşyanın hudûsu, yâni yeni vücûda geldiği de göz ile görünüyor. Bir kısmının da hudûsu, zarûret-i akliye ile sâbittir. Demek hiçbir şeyin ezeliyeti cihetine gidilemez.

Ve keza ilmü’l-hayvânât ve ilmün nebâtâtta isbat edildiği gibi, enva’ın sayısı iki yüz binden ziyâdedir. Bu nev’ler için birer âdem ve birer evvelbaba lâzımdır. Bu evvelbabaların ve âdemlerin dâire-i vücubda olmayıp ancak mümkinattan olduklarına nazaran, behemehal vâsıtasız kudret-i İlâhîyyeden vücûda geldikleri zarûridir. Çünkü, bu nev’lerin teselsülü, yâni sonsuz uzanıp gitmeleri bâtıldır. Ve ba’zı nev’lerin başka nev’lerden husûle gelmeleri tevehhümü de bâtıldır. Çünkü, iki nev’den doğan nev’, alel’ekser ya akîmdir veya nesli inkıtaa uğrar. Tenasül ile bir silsilenin başı olamaz.

Hülâsa: Beşeriyet ve sâir hayvânâtın teşkil ettikleri silsilelerin mebdei, en başta bir babada kesildiği gibi, en nihayeti de son bir oğulda kesilip bitecektir.

Səs yoxdur