Lemalar | Dördüncü Lema | 21
(19-26)

ÜÇÜNCÜ NÜKTE:



Âyetinin bir kavle göre ma’nası: “Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vazife-i risâletin icrasına mukabil ücret istemez, yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor.” Eğer denilse: Bu ma’naya göre karabet-i nesliyye cihetinden gelen bir faide gözetilmiş görünüyor. Halbuki,

sırrına binâen karabet-i nesliyye değil, belki Kurbiyet-i İlâhîyye noktasında vazife-i Risâlet cereyan ediyor?

Elcevab: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gaybâşina nazarıyla görmüş ki: Âl-i Beyti, Âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nurânîye hükmüne geçecek. Âlem-i İslâmın bütün tabakatında kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zâtlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak. Teşehhüddeki ümmetin “Âl” hakkındaki duâsı ki,

dir. Makbul olacağını keşfetmiş, yâni nasılki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nurânî rehberler Hazret-i İbrahim’in (A.S.) âlinden, neslinden olan Enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (A.S.M.) vezaif-i azîme-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde Enbiya-i Beniİsrail gibi, Aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (A.S.M.) görmüş. Onun için

demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş. Bu hakîkatı te’yid eden diğer rivayetlerde ferman etmiş: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara temessük etseniz, necat bulursunuz. Biri: Kitabullah, biri: Âl-i Beytim.” Çünkü Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan Âl-i Beyttir.

İşte bu sırra binâendir ki: Kitab ve Sünnete ittiba unvaniyle bu hakîkat-ı hadisiyye bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, vazife-i Risâletçe muradı: Sünnet-i Seniyyesidir. Sünnet-i Seniyyeye ittibaı terkeden, hakîki Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakîki dost da olamaz. Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki:

Səs yoxdur