Lemalar | Dördüncü Lema | 22
(19-26)

Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini İzn-i İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet za’fa düşeceğini anlamış. O halde gâyet kuvvetli ve kesretli bir cemâat-i mütesanide lâzım ki, Âlem-i İslâmın terakkiyat-ı ma’nevîyesinde medâr ve merkez olabilsin. İzn-i İlâhî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş. Evet, Âl-i Beytin efradı ise, i’tikâd ve îman hususunda sâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü: İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten tarafdardırlar. Cibillî tarafdarlık; zaîf ve şansız, hatta haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gâyet kuvvetli, gâyet hakîkatlı, gâyet şanlı, bütün silsile-i ecdâdı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakîkata tarafdarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedahe hisseden bir zât, hiç tarafdarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle Dîn-i İslâm lehinde edna bir emâreyi, kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder. Çünkü; fıtrî tarafdardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam eder.

DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Üçüncü Nükte münâsebetiyle Şîalarla Ehl-i Sünnet ve Cemâatin medâr-ı nizaı, hatta akaid-i îmaniye kitablarına ve esâsât-ı îmaniye sırasına girecek derecede büyütülmüş bir mes’eleye kısaca bir işâret edeceğiz. Mes’ele şudur:

Ehl-i Sünnet Ve Cemâat der ki: “Hazret-i Ali (R.A.), Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür. Hazret-i Sıddık (R.A.) daha efdaldir ve hilafete daha müstehak idi ki, en evvel o geçti.” Şîalar derler ki: “Hak, Hazret-i Ali’nin (R.A.) idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan en efdal Hazret-i Ali’dir. (R.A.)” Da’valarına getirdikleri delillerin hulâsası: Derler ki: Hazret-i Ali (R.A.) hakkında vârid Ehadîs-i Nebeviye ve Hazret-i Ali’nin (R.A.) “Şâh-ı Velâyet” ünvanıyla ekseriyet-i mutlaka ile evliyânın ve tarîklerin mercii ve ilim ve şecaat ve ibâdette hârikulâde sıfatları ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ona ve ondan teselsül eden Âl-i Beyte karşı şiddet-i alâkası gösteriyor ki; en efdal odur. Dâima hilafet onun hakkı idi; ondan gasbedildi.

Elcevab: Hazret-i Ali (R.A.) mükerreren kendi ikrarı ve yirmi seneden ziyâde o hulefa-i selâseye ittiba ederek onların şeyhü’l-islâmlığı makamında bulunması, Şîaların bu da’valarını cerhediyor. Hem hulefa-i selâsenin zaman-ı hilafetlerinde fütûhat-ı İslâmiye ve mücahede-i a’dâ hâdiseleri ve Hazret-i Ali’nin (R.A.) zamanındaki vakıalar, yine hilafet-i İslâmiye noktasında Şîaların da’valarını cerhediyor. Demek Ehl-i Sünnet Ve Cemâatın da’vası, haktır.Eğer denilse: Şîa ikidir. Biri; şîa-i velâyettir, diğeri; şîa-i hilâfettir. Haydi bu ikinci kısım garaz ve siyaset karıştırmasıyla haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve siyaset yok.

Səs yoxdur