Lemalar | Ondördüncü Lema | 91
(90-102)

Hadîse tatbik edip, Hadîsin ma’nasını acîb bir tarza çevirmişler. Şimdilik bu sualinize dâir gâyet mücmel “Üç Esas” ve “Üç Vecih” söylenecek.

Birinci Esas: Benî İsrail ulemâsının bir kısmı müslüman olduktan sonra, eski ma’lûmatları dahi onlarla beraber müslüman olmuş, İslâmiyete malolmuş. Halbuki o eski ma’lûmatlarında yanlışlar var. O yanlışlar, elbette onlara âittir, İslâmiyete âid değildir.

İkinci Esas: Teşbih ve temsiller, havastan avama geçtikçe, yâni ilmin elinden cehlin eline düştükçe, mürûr-u zamanla hakîkat telakki edilir. Meselâ: Küçüklüğümde Kamer tutuldu. Ben valideme dedim: “Neden ay böyle oldu?” Dedi: “Yılan yutmuş.” Dedim: “Daha görünüyor?” Dedi: “Yukarıda yılanlar cam gibi olup, içlerinde bulunan şeyi gösterirler.” Bu çocukluk hâtırasını çok zaman tahattur ediyordum. Ve der idim ki: “Bu kadar hakîkatsız bir hurafe, validem gibi ciddî zâtların lîsanında nasıl geziyor?” diye düşünürdüm. Tâ, felekiyat fennini mütalâa ettiğim vakit gördüm ki: Validem gibi öyle diyenler, bir teşbihi hakîkat telakki etmişler. Çünkü: Derecat-ı Şemsiyenin medârı olan “mıntıkatü’l-büruc” ta’bir ettikleri dâire-i azîme, menâzil-i Kameriyenin medârı bulunan mâil-i Kamer dâiresi birbiri üstüne geçmekle, o iki dâire herbiri iki kavis şeklini vermiş; o iki kavise felekiyun ulemâsı latif bir teşbih ile büyük iki yılan nâmı olan “tinnineyn” nâmını vermişler.

İşte o iki dâirenin tekatu’ noktasına, baş ma’nasına “Re’s”, diğerine kuyruk ma’nasına “zeneb” demişler. Kamer re’se ve Şems zenebe geldiği vakit felekiyun ıstılahınca “haylûlet-i Arz” vukubulur. Yâni Küre-i Arz tam ikisinin ortasına düşer, o vakit Kamer hasfolur. Sâbık teşbih ile: Kamer, tinninin ağzına girdi denilir.

İşte bu ulvî ve ilmî teşbih, avâmın lîsanına girdikçe, mürûr-u zamanla, Kameri yutacak koca bir yılan şeklini almış.

İşte Sevr ve Hut nâmiyle iki büyük melek, bir teşbih-i latif-i kudsî ile ve ma’nidar bir işâretle Sevr ve Hut nâmiyle tesmiye edilmişler. Kudsî, ulvî lîsan-ı Nübüvvetten umumun lîsanına girdikçe, o teşbih hakîkata inkılâb etmiş, âdeta gâyet büyük bir öküz ve dehşetli bir balık sûretini almışlar.

Üçüncü Esas: Nasılki Kur’ân’ın müteşabihatı var; gâyet derin mes’eleleri temsilât ile ve teşbihatla avama ders veriyor. Öyle de: Hadîsin müteşabihatı var; gâyet derin hakîkatları me’nus teşbihatla ifade eder. Meselâ: Bir iki Risâlede beyân ettiğimiz gibi: Bir vakit huzur-u Nebevîde gâyet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: “Yetmiş senedir yuvarlanıp, bu dakikada Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür

Səs yoxdur