Lemalar | Yirmibeşinci Lema | 211
(205-221)

Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak gitse, o maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafifleşir, kısmen gider. Husûsan evhamla bir dirhem maddî hastalık, ba’zan merak vâsıtasiyle on dirhem kadar büyür. Merak kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider. Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi, hikmet-i İlâhîyyeyi ittiham ve rahmet-i İlâhîyyeyi tenkid ve Hâlik-ı Rahîminden şekva hükmünde olduğu için, aks-i maksadiyle tokat yer, hastalığını ziyadeleştirir. Evet, nasılki şükür ni’meti ziyadeleştirir.. öyle de şekva; hastalığı, musîbeti tezyid eder. Hem merakın kendisi de bir hastalıktır. Onun ilacı, hastalığın hikmetini bilmektir. Mâdem hikmetini, faidesini bildin; o merhemi meraka sür kurtul. Ah yerine oh de, vâesefâ yerine “Elhamdülillâhi Alâ Külli Hal” söyle.

ON BİRİNCİ DEVA: Ey sabırsız hasta kardeş! Hastalık, hazır bir elemi sana vermekle beraber.. evvelki hastalığından bugüne kadar o hastalığın zevalindeki bir lezzet-i ma’nevîye ve sevabındaki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bu günden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalık yok, elbette yoktan elem yok; elem olmazsa teessür olamaz... Sen yanlış bir sûrette tevehhüm ettiğin için sabırsızlık geliyor. Çünkü, bugünden evvel bütün hastalık zamanının maddisi gitmekle, elemi de beraber gitmiş; kendindeki sevabı ve zevâlindeki lezzet kalmış. Sana kâr ve sürur vermek lâzım gelirken, onları düşünüp müteellim olmak ve sabırsızlık etmek divâneliktir. Gelecek günler daha gelmemişler... onları şimdiden düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düşünüp müteellim olmak, sabırsızlık göstermekle, üç mertebe yok yoğa vücûd rengi vermek, divânelik değil de nedir? Mâdem bu saatten evvelki hastalık zamanları ise sürur veriyor. Ve mâdem, yine bu saatten sonraki zaman ma’dûm, hastalık ma’dûm, elem ma’dûmdur. Sen, Cenâb-ı Hakk’ın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma; bu saatteki eleme karşı tahşid et; “YA SABÛR!” de, dayan.

ON İKİNCİ DEVA: Ey hastalık sebebiyle ibâdet ve evradından mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf eden hasta! Bil ki: Hadisce sabittir ki; “müttakî bir mü’min, hastalık sebebiyle yapamadığı dâimi virdinin sevabını, hastalık zamanında yine kazanır.” Farzı, mümkün olduğu kadar yerine getiren bir hasta, sabır ve tevekkül ile ve farzlarını yerine getirmekle o ağır hastalık zamanında sâir sünnetlerin yerini, hem hâlis bir sûrette, hastalık tutar. Hem hastalık, insandaki aczini, zaafını ihsas eder. O aczin lîsaniyle ve zaafın diliyle halen ve kalen bir duâ ettirir. Cenâb-ı Hak, insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir zaaf vermiş.. tâ ki dâimi bir sûrette dergâh-ı İlâhîyeye iltica edip niyaz etsin, duâ etsin.

Səs yoxdur