Sözler | Üçüncü Söz | 18
(18-19)
ÜÇÜNCÜ SÖZ



İbadet, ne büyük bir ticaret ve saadet; fısk ve sefahet, ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle...

Bir vakit iki asker, uzak bir şehire gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler; tâ, yol ikileşir. Bir adam orada bulunur, onlara der: “Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan, ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaatı olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi, kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki, intizâmsız, hükûmetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız, silâhsız gider. Zâhirî bir hiffet, yalancı bir rahatlık görür. İntizâm-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddî hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûb edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecburdur..”

O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra şu bahtiyar nefer, sağa gider. Bir batman ağırlığı omuzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht nefer ise, askerliği bırakır. Nizâma tâbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur, fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem her şeyden, her hâdiseden titrer bir sûrette gider. Tâ, mahall-i maksûda yetişir. Orada, âsi ve kaçak cezasını görür.

Askerlik nizâmını seven, çanta ve silâhını muhafaza eden ve sağa giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek rahat-ı kalb ve vicdan ile gider. Tâ o matlûb şehire yetişir. Orada, vazifesini güzelce yapan bir namuslu askere münâsib bir mükâfat görür.

İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki: O iki yolcu, biri; Mutî-i Kanun-u İlâhî, birisi de; âsi ve hevâya tâbi insânlardır. O yol ise, hayat yoludur ki: Âlem-i Ervahtan gelip kabirden geçer, âhirete gider. O çanta ve silâh ise, ibâdet ve takvâdır.

Səs yoxdur