Sözler | Onİkinci Söz | 130
(130-136)
ONİKİNCİ SÖZ


[Kur’an-ı Hakîm’in hikmet-i kudsiyyesi ile felsefe hikmetinin icmâlen müvazenesi... Hem hikmet-i Kur’aniyyenin, insânın hayat-ı şahsiyyesine ve hayat-ı içtimâiyyesine verdiği ders-i terbiyenin gayet kısa bir fezlekesi... Hem Kur’anın sâir Kelimât-ı İlâhiyyeye ve bütün kelâmlara cihet-i rüçhaniyyetine bir işarettir. İşte bu sözde “Dört Esas” vardır.]

BİRİNCİ ESAS: Hikmet-i Kur’aniyye ile hikmet-i fenniyyenin farklarına şu gelecek hikâye-i temsiliyye dürbünüyle bak:

Bir zaman, hem dindar, hem gayet san’atkâr bir Hâkim-i Namdar istedi ki: Kur’an-ı Hakîm’i, maânîsindeki kudsiyyetine ve kelimâtındaki i’câza şâyeste bir yazı ile yazsın. O mu’ciz-nüma kamete, hârika bir libas giydirilsin. İşte o Nakkaş Zât, Kur’anı pek acib bir tarzda yazdı. Bütün kıymettar cevherleri, yazısında istimal etti. Hakaikının tenevvüüne işaret için bâzı mücessem hurufâtını elmas ve zümrüt ile ve bir kısmını, lü’lü ve akik ile ve bir tâifesini, pırlanta ve mercanla ve bir nev’ini, altun ve gümüş ile yazdı. Hem öyle bir tarzda süslendirip münakkaş etti ki, okumayı bilen ve bilmeyen herkes temaşasından hayran olup istihsan ederdi. Bâhusus, ehl-i hakikatın nazarına o sûrî güzellik, mânâsındaki gayet parlak güzelliğin ve gayet şirin tezyinatın îşâratı olduğundan, pek kıymettar bir antika olmuştur...

Sonra o Hâkim, şu mûsannâ ve murassa Kur’anı, bir ecnebi feylesofa ve bir müslüman âlime gösterdi. Hem tecrübe, hem mükâfat için emretti ki: “Herbiriniz, bunun hikmetine dair bir eser yazınız.” Evvelâ o feylesof, sonra o âlim, Ona dair birer kitab te’lif ettiler.

Səs yoxdur