Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 105
(30-149)

kuvve-i ma’nevîyeyi te’min edemez. Cesareti, zir ü zeber olur; fakat muvakkat gaflet perde çeker, aldatır. Ehl-i îman, îman cihetiyle, değil korkmak, kuvve-i ma’nevîyesi kırılmak, belki o temsildeki ma’sûm çocuk gibi fevkalâde bir kuvve-i ma’nevîye ve bir metânetle ve îmandaki hakîkatle onlara bakıyor. Bir Sâni-i Hakîmin hikmet dâiresinde tedbir ve idaresini müşahede eder, evham ve korkulardan kurtulur. “Sâni-i Hakîmin emri ve izni olmadan, bu seyyar kâinatlar hareket edemezler, ilişemezler” deyip anlar kemâl-i emniyetle hayat-ı dünyeviyesinde derecesine göre saadete mazhar olur.

Kimin kalbinde îmandan ve din-i haktan gelen bu hakîkat çekirdeği bulunmazsa ve nokta-i istinâdı olmazsa, bilbedahe temsildeki Rüstem ve Herkül’ün cesaretleri ve kahramanlıkları kırıldığı gibi; onun cesareti ve kuvve-i ma’nevîyesi müzmahil olur ve vicdanı tefessüh eder ve kâinatın hâdisatına esir olur. Her şeye karşı korkak bir dilenci hükmüne düşer. Îmanın bu sırr-ı hakîkatini ve dalâletin de bu dehşetli şekâvet-i dünyeviyesini Risâle-i Nur, yüzer kat’i hüccetlerle isbat ettiğine binâen, bu pek uzun hakîkati kısa kesiyoruz.

Acaba, en ziyâde kuvve-i ma’nevîyeye ve teselliye ve metânete ihtiyacını hissetmiş bu asırdaki beşer; bu zamanda, o kuvve-i ma’nevîyi ve teselliyi ve saadeti te’min eden İslâmiyet ve îmandaki nokta-i istinâd olan hakâik-i îmaniyeyi bırakıp, garplılaşmak ünvanı ile İslâmiyet milliyetinden istifade yerine, bütün bütün kuvve-i ma’nevîyeyi kırıp ve teselliyi mahveden ve metânetini kıran dalâlet ve sefahete ve yalancı politika ve siyasete dayanması, ne kadar maslahat-ı beşeriyeden ve menfaat-i insaniyeden uzak bir hareket olduğunu, pek yakın bir zamanda intibaha gelmiş başta İslâm olarak beşer hissedecek ve dünyanın ömrü kalmışsa Kur’ânın hakâikına yapışacak!...”

* * *

O vakit Kosova’da, büyük bir İslâm dârülfünununun te’sisine teşebbüs edilmişti. Orada hem İttihatçılara, hem Sultan Reşad’a der ki: “Şark, böyle bir dârülfünuna daha ziyâde muhtaç ve Âlem-i İslâmın merkezi hükmündedir.” Bunun üzerine şarkta bir dârülfünun açılacağını vâdederler. Bilâhare Balkan Harbi çıkmasiyle, o medrese yeri, yâni Kosova istilâ edilir.

Səs yoxdur