Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 147
(30-149)

sırrına göre ehl-i îman ne kadar âmi ve cahil de olsa, aklı derketmediği halde, kalbi öyle hodfuruş adamları soğuk görür; ma’nen nefret eder.

İşte, hubb-u caha meftun ve şöhretperestliğe mübtelâ adam, (ikinci adam) hadsiz bir cemâatin nazarında esfel-i safiline düşer; ehemmiyetsiz ve müstehzi ve hezeyancı ba’zı serserilerin nazarında muvakkat ve menhus bir mevki kazanır;


sırrına göre; dünyada zarar, berzahda azab, Âhirette düşman ba’zı yalancı dostları bulur.

Birinci sûretteki adam; faraza, hubb-u cahı kalbinden çıkarmazsa, fakat ihlâs ve rıza-yı İlâhîyi esas tutmak ve hubb-u cahı hedef ittihaz etmemek şartiyle bir nevi meşru makam-ı ma’nevî, hem muhteşem bir makam kazanır ki; o hubb-u cah damarını tamamiyle tatmin eder. Bu adam, az hem pek az ve ehemmiyetsiz bir şey kaybeder; ona mukabil çok, hem pek çok kıymetdar, zararsız şeyleri bulur. Belki birkaç yılanı kendinden kaçırır. Ona bedel, çok mübârek mahlûkları arkadaş bulur; onlarla ünsiyet eder. Veya ısırıcı yabanî eşek arılarını kaçırıp, mübârek rahmet şerbetçileri olan arıları kendine celbeder. Onların ellerinden bal yer gibi öyle dostlar bulur ki; dâima duâlariyle âb-ı kevser gibi feyizler, Âlem-i İslâmın etrafından onun ruhuna içirilir ve defter-i a’mâline geçirilir.”

M. Kemâl Paşa itiraz ile, içindeki niyet ve hâlet-i ruhiyesini ifade ile, Bediüzzaman’ı kendine çekmek ve nüfuzundan istifade etmek ister. Ve Bediüzzaman’a; meb’usluk, hem Dâr-ül-hikmetteki eski vazifesini, hem Şarkda Şeyh Sünûsi’nin yerine vaiz-i umûmî, hem bir köşk tahsisi gibi teklifler yapar.

Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhirzamana âid haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul’da te’vilini söylediği Hadîslerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının Âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür.

Səs yoxdur