Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 145
(30-149)

“El-Hutbet-üş-Şâmiye”, “Sünûhat” ve “Lemeat” gibi ba’zı eserlerinde de görüldüğü gibi, “Şu istikbâl zulümatı ve inkılâbları içerisinde en gür ve en muhteşem sadâ, Kur’ânın sadâsı olacaktır!” diye beyânatı vardı.

Abbasileri müteakiben, Âlem-i İslâm içinde İslâmî idareyi ele alan Türklerin bin senelik muazzam idaresinden ve hilâfet sürmelerinden sonra, bütün dünyayı dehşete veren bir harb-i umûmî meydana gelmiş, Osmanlı Devleti inkıraz bulmuş, İslâmın ebedî düşmanları, merkez-i hükümeti istilâ ederek, müslümanlığın mahvolduğu kanaatına varmışlardı!. İşte, Bediüzzaman; İlâhî kudretin tecellisiyle ve ihsaniyle, böyle en elzem bir vakitte, dine revaç verebilecek bir teşekkülün zuhuru dolayısiyle, ve kendisi de beraber çalışmak ümidiyle Ankara’ya gelmişti. Avn-i İlâhî ve mu’cize-i Peygamberî ile düşman taarruzlarını defeden ve milletin idaresinin başına geçen yeni Hükümet-i Cumhuriyede, doğrudan doğruya Kur’âna istinâd eden ve Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinâd yapacak ve İslâmiyetin hakîkatında mevcûd kuvve-i ulviye ile maddî ve ma’nevî medeniyeti meydana getirecek bir niyet ve gayeyi bulundurmak ve aşılamak üzere meclisde çalışıyordu. Fakat, pek kuvvetli maniler karşısına çıktı.

Âlem-i İslâmı alâkadar eden ve bin üç yüz yıllık ümmetin, dehşetli tehlikesinden istiaze ettiği (Allaha sığındığı) bir zamanın ve fitneyi ateşlendireceklerin kimler olduğunu anlamış bulunuyordu. Bir gün riyaset odasında, M. Kemâl Paşa ile iki saat kadar konuştular. İslâm ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak emeliyle, Şeair-i İslâmiyeyi tahrip etmenin, bu millet ve vatan ve Âlem-i İslâm hakkında büyük zarar tevlid edeceğini; eğer bir inkılâb yapmak icab ediyorsa, doğrudan doğruya İslâmiyete müteveccihen Kur’ânın kudsî kanun-u esasîsi noktasından yapmak lâzım geldiği mealinde ihtarlarda bulunur ve şu temsili ders verir. (Mektûbât Sahife: 426)

“Meselâ: Ayasofya Camii, ehl-i fazl ve kemâlden mübârek ve muhterem zatlarla dolu olduğu bir zamanda, tek-tük, sofada ve kapıda haylaz çocuklar ve serseri ahlâksızlar bulunup, camiin pencerelerinin üstünde ve yakınında, ecnebilerin eğlenceperest seyircileri bulunsa; bir adam o camiye girip ve o cemâat içine dahil olsa eğer güzel bir sadâ ile şirin bir tarzda Kur’ândan bir aşir okusa; o vakit binler ehl-i hakîkatın nazarları ona döner.

Səs yoxdur