Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 66
(30-149)

Türkçeyi yeni öğrenen köylü bir talebenin lîsanına yakışacak lâfızlarla, heyecanı teskin ettim. Ezcümle, Bayezid’de talebenin içtimâında ve Ayasofya mevlidinde ve Ferah Tiyatrosundaki heyecana yetiştim; bir derece heyecanı teskin ettim. Yoksa bir fırtına daha olacaktı. Ben ki bedevî bir adamım; medenîlerin entrikalarını bildiğim halde, işlerine karıştım. Demek, cinâyet ettim (!)...

YEDİNCİ CİNAYET: İşittim “İttihad-ı Muhammedî (A.S.M.)” nâmiyle bir cem’iyyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki, bu ism-i mübârekin altında, ba’zılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism-i mübâreki, ba’zı mübârek zevat, Süheyl Paşa ve Şeyh Sâdık gibi zatlar; daha basit ve sırf ibâdete ve sünnet-i seniyyeye tebâiyete nakletmişler. Ve o siyasî cem’iyyetten kat-ı alâka ettiler; siyasete karışmayacaklar; lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez. Ben nasıl ki dindar müteaddit cem’iyyete bir cihetle mensubum. Zîra, maksatlarını bir gördüm. Kezalik, o ism-i mübâreke intisâb ettim. Lâkin târif ettiğim ve dahil olduğum ittihad-ı Muhammedî’nin (A.S.M.) târifi budur ki: Şarktan garba, cenuptan şimale uzanan bir silsile-i nurânî ile merbut bir dâiredir; dahil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan ziyâdedir.

Bu ittihadın cihetülvahdeti ve irtibatı, Tevhid-i İlâhîdir; peyman ve yemini, îmandır. Müntesibleri, kalûbelâdan dahil olan umum mü’minlerdir; defter-i esmâları da Levh-i Mahfuzdur; bu ittihadın nâşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiyedir; günlük gazeteleri de İ’lâ-yı Kelimetullahı hedef-i maksad eden umum dîni gazetelerdir. Klüb ve encümenleri, câmi ve mescidlerdir ve dîni medreseler ve zikirhânelerdir, merkezi de Haremeyn-i Şerifeyndir. Böyle cem’iyyetin reisi Fahr-i Âlemdir (A.S.M.) ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede, yâni ahlâk-ı Ahmediye (A.S.M.) ile tahallûk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ve başkalara da muhabbet ve eğer zarar etmezse nasihat etmektir. Bu ittihadın nizamnâmesi, Sünnet-i Nebeviye ve kanunnâmesi evâmir ve nevahi-i şer’iyedir ve kılınçları da berâhin-i katıadır. Zîra, medenîlere galebe çalmak, ikna iledir, icbar ile değildir! Taharri-i hakîkat, muhabbet iledir. Husûmet ise, vahşet ve taassuba karşı idi. Hedef ve maksatları da, İ’lâ-yı Kelimetullahtır. Şeriâtta; yüzde doksan dokuz ahlâk, ibâdet, âhiret ve fazilete âidtir, yüzde bir nisbetinde siyasete mütealiktir; onu da ulûlemirlerimiz düşünsünler.

Səs yoxdur