Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 189
(150-214)

ve hürriyetten altı ay evvel İstanbul’da, hem ulemâyı ve hem de mekteblileri münazaraya davet edip, kendisi hiç sual sormadan suallerine noksansız olarak doğru cevab veren (Hâşiye) ve bütün hayatını bu milletin saadetine hasreden.. ve yüzer risâle, o milletin Türkçe olan lîsaniyle neşredip o milleti tenvir eden.. hem vatandaş, hem dindaş, hem dost hem kardeş bir ehl-i mârifete karşı en ziyâde sıkıntı veren ve hakkında adâvet besliyen ve belki hürmetsizlik eden; bir kısım maârif dâiresine mensub olanlarla, az bir kısım resmî hocalardır. İşte gel bu hale ne diyeceksin? Medeniyet midir? Maârifperverlik midir? Vatanperverlik midir? Milliyetperverlik midir? Cumhuriyetperverlik midir? Hâşâ! Hâşâ! Hiçbirşey değil. Belki bir kader-i İlâhîdir ki, o kader-i İlâhî, o ehl-i mârifet adamın dostluk ümid ettiği yerden adavet gösterdi ki, hürmet yüzünden ilmi riyaya girmesin ve ihlâsı kazansın...


Hâtime

Kendimce cây-ı hayret ve medâr-ı şükran bir taarruz:

Bu fevkalâde enaniyetli ehl-i dünyanın enaniyet işinde o kadar hassasiyet var ki, eğer şuuren olsa idi, kerâmet derecesinde veyahud büyük bir deha derecesinde bir muamele olurdu. O muamele de şudur: Kendi nefsim ve aklım bende hissetmedikleri bir parça riyakârane enaniyet vaziyetini, onlar enaniyetlerinin hassasiyet mîzaniyle hissediyorlar gibi, şiddetli bir sûrette ben hissetmediğim enaniyetimin karşısına çıkıyorlar. Bu sekiz dokuz senede, sekiz dokuz def’a tecrübem var ki; onların zâlimâne bana karşı muamelelerinin vukuundan sonra, kader-i İlâhîyi düşünüp “Ne için bunları bana musallat etti” diye nefsimin desiselerini arıyordum. Her def’ada, ya nefsim şuursuz olarak enaniyete fıtrî meyletmiş veyahud bilerek beni aldatmış anlıyorum. O vakit, kader-i İlâhî, o zâlimlerin zulmü içerisinde hakkımda adalet etmiş, derdim. Ezcümle: Bu yazın, arkadaşlarım güzel bir ata beni bindirdiler. Bir seyrangâha gittim. Şuursuz olarak nefsimde hodfuruşâne bir keyf arzusu uyanmakla ehl-i dünya öyle şiddetli o arzumun karşısına çıktılar ki, yalnız o gizli arzuyu değil, belki çok iştihalarımı kestiler.


Hâşiye: Yeni Said diyor ki : Şu makamda Eski Said’in iftiharkârane söylediği şu sözlere ben iştirak etmiyorum. Bu risâlede sözü ona verdiğim için susturamıyorum. Enaniyetlilere karşı bir parça enaniyetini göstersin, diye sükût ediyorum.


Səs yoxdur