Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 192
(150-214)

O dergâhta en makbûl bir şefaatçı, acz ve zaafdır. Ve acz ve zaafın tam zamanı da, ihtiyarlıktır. Böyle bir dergâha makbûl bir şefaatçı olan ihtiyarlıktan küsmek değil, sevmek lâzımdır.


* * *

Bediüzzaman Said Nursî’nin birkaç mektubu ve Nur Risâlelerinin te’lifi zamanlarında Risâle-i Nur’u el yazılariyle neşredenlerden ba’zılarının fıkralarıdır


YİRMİ SEKİZİNCİ MEKTUBUN ÜÇÜNCÜ MES’ELESİNİN TETİMMESİ OLABİLİR KÜÇÜK VE HUSÛSİ BİR MEKTUPTUR

Âhiret Kardeşlerim ve Çalışkan Talebelerim Husrev Efendi ve Re’fet Bey,

Sözler nâmındaki envâr-ı Kur’âniyyede üç kerâmet-i Kur’âniyyeyi hissediyorduk. Sizler dahi, gayret ve şevkinizle bir dördüncüsünü ilâve ettirdiniz. Bildiğimiz üç ise:

Birincisi: Te’lifinde fevkalâde suhûlet ve sür’attir. Hatta beş parça olan On dokuzuncu Mektub iki üç günde ve her günde üç dört saat zarfında -mecmuu oniki saat eder- kitapsız, dağda, bağda te’lif edildi. Otuzuncu Söz; hastalıklı bir zamanda, beş altı saatte te’lif edildi. Yirmi sekizinci Söz olan Cennet bahsi bir veya iki saatte, Süleyman’ın Dere Bahçesinde te’lif edildi. Ben ve Tevfik ile Süleyman, bu sür’ate hayrette kaldık. Ve hâkezâ... Te’lifinde bu kerâmet-i Kur’âniyye olduğu gibi.

İkincisi: Yazmasında dahi fevkalâde bir suhûlet, bir iştiyak ve usanmamak var. Şu zamanda ruhlara, akıllara usanç veren çok esbab içinde, bu “Söz”lerden biri çıkar; birden çok yerlerde kemâl-i iştiyakla yazılmaya başlanıyor. Mühim meşgaleler içinde, onlar herşey’e tercih ediliyor. Ve hâkezâ...

Üçüncü Kerâmet-i Kur’âniyye: Bunların okunması dahi usanç vermiyor. Husûsan ihtiyaç hissedilse, okundukça zevk alınıyor, usanılmıyor.

Səs yoxdur