Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 295
(281-398)

Aziz Sıddık Kardeşlerim,

Evvelce hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih etmeye dâir yazılan iki parçaya tetimmedir.

Bu acib asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşama şerâitini ağırlaştırıp çoğaltması ve hâcât-ı gayr-ı zaruriyeyi, görenekle, tiryaki ve mübtelâ etmekle hâcat-ı zaruriye derecesine getirmesiyle, hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksad ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya sed çeker veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatânın cezası olarak öyle dehşetli tokat yedi ki, dünyayı başına Cehennem eyledi. İşte bu dehşetli musîbette, ehl-i diyânet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.

Ezcümle, gördüm ki ; ehl-i diyânet, ehl-i takvâ bir kısım zâtlar, bizimle gâyet ciddî alâkadarlık peyda ettiler. O bir iki zâtta gördüm ki; diyâneti ister ve yapmasını sever, tâ ki hayat-ı dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin. Hatta tarikatı keşf ve kerâmet için ister. Demek âhiret arzusunu ve dînî vezâifin uhrevî meyvelerini, dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi medâr olan hakâik-ı dîniyenin fevâid-i dünyeviyesi, yalnız tercih edici ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapılmasındaki maksad o faide olsa, o ameli ibtal eder ; lâakall ihlâsı kırılır, sevabı kaçar.

Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebâsından ve zulüm ve zulümatından en mücerreb bir kurtarıcı Risâle-i Nur’un mîzanları ve müvazeneleriyle neşrettiği nur olduğuna kırk bin şâhid vardır.

Səs yoxdur