Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 311
(281-398)

Azîz Sıddık Kardeşlerim,

Ben, pek kat’i bir sûrette ve bine yakın tecrübelerim neticesinde kat’i kanaatım gelmiş ve ekser günlerde hissediyorum ki ; Risâle-i Nurun hizmetinde bulunduğum günde -hizmetin derecesine göre- kalbimde, bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. Ve çokları itiraf ediyor, “Biz de hissediyoruz” derler. Hatta, size geçen sene yazdığım gibi, benim pek az gıda ile yaşadığımın sırrı, o bereket imiş. Hem mâdem İmâm-ı Şâfî’den rivayet var ki: “Hâlis talebe-i ulûmun rızkına ben kefalet edebilirim” demiş. Çünkü rızıklarında vüs’at ve bereket olur. Mâdem hakîkat budur ve mâdem hâlis talebe-i ulûm ünvanına şimdi Nur Şâkirdleri bu zamanda tam liyâkat göstermişler; elbette şimdi yeni açlık ve kahta mukabil, Risâle-i Nur hizmetini bırakmak ve zaruret-i maişet özrüyle maişet peşinde koşmak yerine en iyi çâre, şükür ve kanaat ve Risâle-i Nur talebeliğine tam sarılmaktır.

SAİD NURSÎ


* * *


................................................

Risâle-i Nur ve ondan tam ders alan şâkirdleri; değil dünya siyasetlerine, belki bütün dünyaya karşı da Risâle-i Nuru âlet edemez ve şimdiye kadar da etmemiş. Biz, ehl-i dünyanın dünyalarına karışmıyoruz... Bizden zarar tevehhüm etmek, divâneliktir.

Evvelâ: Kur’ân, bizi siyasetten men’etmiş; tâ ki elmas gibi hakîkatları ehl-i dünya nazarında cam parçalarına inmesin.

Səs yoxdur