Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 338
(281-398)

Âmentü Billâh der. Birinci Makamın İkinci Mertebesinde



fıkrası, bu yolcunun cevve dâir mezkûr müşâhedâtını ifade eder. (İhtar)

Sonra, o seyahat-i fikriyeye alışan o mütefekkir misafire, küre-i arz, lîsan-ı haliyle diyor ki: “Gökte, fezada, havada ne geziyorsun? Gel ben sana aradığını tanıttıracağım. Gördüğüm vazîfelere bak ve sahifelerimi oku.” O da bakar, görür ki: Arz, meczub bir mevlevî gibi iki hareketiyle; günlerin, senelerin, mevsimlerin husulüne medâr olan bir dâireyi, haşr-i âzamın meydanı etrafında çiziyor. Ve zîhayatın yüz bin envaını bütün erzak ve levazımatlariyle içine alıp feza denizinde kemâl-i müvâzene ve nizamla gezdiren ve Güneş etrafında seyahat eden muhteşem ve musahhar bir sefine-i Rabbânîyedir.

Sonra, sahifelerine bakar, görür ki: Bablarındaki herbir sahifesi, binler âyâtiyle arzın Rabbını tanıttırıyor. Umumunu okumak için vakit bulamadığından, yalnız birtek sahife olan zîhayatın bahar faslında îcad ve idaresine bakar, müşahede eder ki: Yüz bin envaın hadsiz efradlarının sûretleri, basit bir maddeden gâyet muntazam açılıyor ve gâyet rahîmane terbiye ediliyor ve gâyet mu’cizane bir kısmının tohumlarına kanatçıklar verip onları uçurmak sûretiyle neşrettiriliyor. Ve gâyet müdebbirane idare olunuyor ve gâyet müşfikane iaşe ve it’am ediliyor ve gâyet rahîmane ve rezzâkane hadsiz ve çeşit çeşit ve lezzetli ve tatlı rızıkları, hiçten ve kuru topraktan ve birbirinin misli ve farkları pek az ve kemik gibi köklerden, çekirdeklerden, su katrelerinden yetiştiriliyor.


İhtar: Birinci Makamda geçen otuz üç mertebe-i tevhidi bir parça îzah etmek isterdim. Fakat şimdiki vaziyetim ve halimin müsaadesizliği cihetiyle, yalnız gâyet muhtasar bürhanlarına ve meâlinin tercümesine iktifaya mecbûr oldum. Risâle-i Nur’un, otuz, belki yüz risâlelerinde, bu otuz üç mertebe, delilleriyle, ayrı ayrı tarzlarda, herbir Risâlede bir kısım mertebeler beyân edildiğinden, tafsili onlara havale edilmiş.

Səs yoxdur