Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 335
(281-398)

Zemin ile âsuman ortasında muallâkda durdurulan bulut, gâyet hakîmane ve rahîmane bir tarzda zemin bahçesini sular ve zemin ahalisine âb-ı hayat getirir ve harareti (yâni yaşamak ateşinin şiddetini) tâdil eder ve ihtiyaca göre her yerin imdâdına yetişir. Ve bu vazîfeler gibi çok vazîfeleri görmekle beraber, muntazam bir ordunun acele emirlere göre görünmesi ve gizlenmesi gibi, birden cevvi dolduran o koca bulut dahi gizlenir, bütün eczaları istirahata çekilir, hiçbir eseri görülmez. Sonra, “Yağmur başına arş!” emrini aldığı anda; bir saat, belki birkaç dakika zarfında toplanıp cevvi doldurur, bir kumandanın emrini bekler gibi durur!

Sonra o yolcu, cevvdeki rüzgâra bakar, görür ki: Hava o kadar çok vazîfelerle gâyet hakîmane ve kerîmane istihdam olunur ki, güya o câmid havanın şuursuz zerrelerinden herbir zerresi, bu kâinat sultanından gelen emirleri dinler, bilir ve hiçbirini geri bırakmıyarak, o kumandanın kuvvetiyle yapar ve intizamla yerine getirir bir vaziyetle, zeminin bütün nüfuslarına nefes vermek ve hayata lüzumu bulunan hararet ve ziya ve elektrik gibi maddeleri ve sesleri nakletmek ve nebatatın telkihine vasıta olmak gibi çok küllî vazîfelerde ve hizmetlerde, bir dest-i gaybî tarafından gâyet şuurkârane ve alîmane ve hayatperverâne istihdam olunuyor...

Sonra yağmura bakıyor, görür ki: O lâtif ve berrak ve tatlı ve hiçten ve gaybî bir hazine-i rahmetten gönderilen katrelerde o kadar rahmânî hediyeler ve vazîfeler var ki, güya rahmet, tecessüm ederek katreler sûretinde hazine-i Rabbânîyeden akıyor, ma’nasında olduğundan, yağmura “Rahmet” nâmı verilmiştir.

Sonra şimşeğe bakar ve ra’dı (gök gürültüsü) dinler, görür ki: Pek acîb ve garib hizmetlerde çalıştırılıyorlar.

Sonra gözünü çeker, aklına bakar, kendi kendine der ki: Atılmış pamuk gibi bu câmid, şuursuz bulut; elbette bizleri bilmez ve bize acıyıp imdâdımıza kendi kendine koşmaz ve emirsiz meydana çıkmaz ve gizlenmez; belki gâyet Kadir ve Rahîm bir kumandanın emriyle hareket eder ki, bir iz bırakmadan gizlenir ve def’aten meydana çıkar, iş başına geçer ve gâyet fa’al ve müteâl ve gâyet cilveli ve haşmetli bir sultanın fermaniyle ve kuvvetiyle vakit-bevakit cevv âlemini doldurup boşaltır ve mütemadiyen hikmetle yazar ve paydos ile bozar tahtasına ve mahv ve isbat levhasına ve haşir ve kıyamet sûretine çevirir ve gâyet lûtufkâr ve ihsanperver ve gâyet keremkâr

Səs yoxdur