Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 332
(281-398)
ÂYET-ÜL KÜBRÂ HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ

Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu’da iken, “Âyet-ül Kübrâ” nâmiyle, Cenâb-ı Hakkın varlığını, birliğini, kâinattaki mevcûdâtın lîsanlariyle isbat eden muazzam bir risâle yazmıştır.

Bu risâle için üstadımız, “şimdiki dehşetli tahribata karşı bir hakîkat-ı Kur’âniye ve bir sedd-i âzamdır” demiştir.

Kalbe geldiği gibi acele olarak yazdırılmış, birinci müsvedde ile iktifa edilmiştir. Üstad, “Yazdığım vakit irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmedim.” buyurmuştur.

Bu risâle, ilk def’a gizli olarak tab’edilmesinden dolayı, Üstad ve talebelerinin hapsine sebep olmuşsa da bilâhare Denizli ve Ankara Ağır Ceza Mahkemeleri, iki senelik tetkikatlarından sonra beraatlarına ve risâlenin iadesine ittifakla karar vermişlerdir.

İmâm-ı Ali (R.A.) gayb-âşina nazariyle bu risâleyi görmüş, “Kaside-i Celcelûtiye” sinde bu risâlenin ehemmiyetine ve makbûliyetine işâret edip


fıkrasiyle onu şefaatçi yaparak duâ etmiştir.

Bu Âyetül-Kübrâ’nın tetkiki neticesinde Üstad ve talebelerinin beraatle hapisten kurtulmaları, İmâm-ı Ali (R.A.) ın bu duâsının kabulünü isbat etmiştir.

Bu asırdaki dalâlet cereyanları, Müslümanların îmanlarında şiddetli bir tahribat yapmak teşebbüsüne karşı, bu Hakîkat-ı Kur’âniyenin, bir sedd-i âzam olarak makam münâsebetiyle buraya dercedilmesi muvafık görüldü...

* * *
Səs yoxdur