Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 349
(281-398)

Güneşin ziyasındaki yedi renk ile Güneşi tanımak gibi, yetmiş renk ile belki esmâ-i Hüsnâ adedince, Şems-i Ezelî’nin ziyasından tecelli eden ayrı ayrı nurlu renkler ve çeşit çeşit ziyalı levnler ve başka başka hakîkatlı tarikatlar ve muhtelif doğru meslekler ve mütenevvî ve haklı meşreblerde bulunan o kudsî dâhîlerin ve nurânî âriflerin icma’ ve ittifakla imza ettikleri bir hakîkat, ne derece zâhir ve bâhir olduğunu aynelyakîn müşahede etti ve enbiyanın (Aleyhimüsselâm) icmaı ve asfiyânın ittifakı ve evliyânın tevâfuku ve bu üç icmaın birden ittifakı Güneşi gösteren gündüzün ziyasından daha parlak gördü. İşte, bu misafirin tekyeden aldığı feyze kısa bir işâret olarak, Birinci Makamın Onuncu Mertebesinde:



denilmiş.

Sonra kemâlât-ı insaniyenin en mühimmi ve en büyüğü, belki, bilcümle kemâlât-ı insaniyenin menbaı ve esası, îman-ı billâhtan ve Mârifetullahtan neş’et eden Muhabbetullah olduğunu bilen o dünya seyyahı, bütün kuvvetiyle ve letaifiyle, îmanın kuvvetinde ve mârifetin inkişafında daha ziyâde terakki etmesini istemek fikriyle başını kaldırdı ve semavâta baktı. Kendi aklına dedi ki: Mâdem kâinatta en kıymetdar şey hayattır ve kâinatın mevcûdâtı hayata musahhardır. Ve mâdem zîhayatın en kıymetdarı zîruhdur ve zîruhun en kıymetdarı zîşuurdur. Ve mâdem bu kıymetdarlık için küre-i zemin, zîhayatı mütemadiyen çoğaltmak için her asır, her sene dolar boşalır. Elbette ve her halde, bu muhteşem ve müzeyyen olan semavâtın dahi kendisine münasip ahalisi ve sekenesi, zîhayat ve zîruh ve zîşuurlardan vardır ki; huzur-u Muhammedîde (A.S.M.) sahabelere görünen Hazret-i Cebrail (A.S.) in temessülü gibi melâikeleri görmek ve onlarla konuşmak hâdiseleri tevatür sûretinde eskiden beri nakl ve rivayet ediliyor. Öyle ise, keşki ben semavât ehli ile dahi görüşseydim; onlar ne fikirde olduklarını bilseydim. Çünkü, “Hâlık-ı kâinat hakkında en mühim söz onlarındır” diye düşünürken, birden semavî şöyle bir sesi işitti:

Səs yoxdur