Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 346
(281-398)

denilmiştir.

Sonra o mütefekkir yolcu, mârifet-i İlâhîyyenin hadsiz mertebelerinde ve nihayetsiz ezvâkında ve envârında daha ileri gitmek için insanlar âlemine ve beşer dünyasına girmek isterken, başta enbiyalar olarak onu içeriye dâvet ettiler; o da girdi. En evvel geçmiş zamanın menziline baktı, gördü ki: Nev’-i beşerin en nurânî ve en mükemmeli olan umum peygamberler (Aleyhimüsselâm), bil’icma’ beraber


deyip zikrediyorlar; ve parlak ve musaddak olan hadsiz mu’cizatlarının kuvvetiyle, tevhidi iddia ediyorlar ve beşeri, hayvaniyet mertebesinden melekiyet derecesine çıkarmak için, onları îman-ı billâha dâvet ile ders veriyorlar gördü. O da, o nurânî medresede diz çöküp derse oturdu. Gördü ki: Meşahir-i insaniyenin en yüksekleri ve namdarları olan o üstadların herbirisinin elinde Hâlık-ı Kâinat tarafından verilmiş nişâne-i tasdik olarak mu’cizeler bulunduğundan, herbirinin ihbarı ile beşerden bir taife-i azîme ve bir ümmet tasdik edip îmana geldiklerinden, o yüz bin ciddî ve doğru zatların icma ve ittifakla hüküm ve tasdik ettikleri bir hakîkat ne kadar kuvvetli ve kat’i olduğunu kıyas edebildi.

Səs yoxdur