Ve onların ahvalini, sırlarını beyan ederek âleme neşr ü ilân etmiştir. Bilhassa naklettiği onların kıssaları, bütün zekilerin nazar-ı dikkatini celbeden davayı nübüvvetini isbat içindir. Ve naklettiği esasları, beynel enbiya ittifaklı olan kısmı tasdik, ihtilaflı olanı da tashih edip davasına mukaddeme yapmıştır. Sanki o zât, vahy-i İlahînin ma’kesi olan masum ruhuyla zaman ve mekânı tayyederek, o zamanın en derin derelerine girmiş ve gördüğü gibi söylemiştir. Binaenaleyh o zâtın bu hali onun bir mu’cizesi olup nübüvvetine delil olduğu gibi, evvelki enbiyanın da nübüvvet delilleri manevî bir delil hükmünde olup, o zâtın nübüvvetini isbat eder.
Beşinci Mes’ele: Asr-ı saadete ve bilhassa Ceziretül Arab mes’elesine dairdir. Bunda da dört nükte vardır.
Birinci Nükte: Âlemce malûmdur ki, az bir kavmin âdetlerinden hakir, ehemmiyetsiz bir âdeti kaldırmak veya zelil, miskin bir taifenin cüz’î, zaîf huylarını ref’etmek; büyük bir hükümdara, uzun bir zamanda bile çok zahmetlere bağlıdır. Acaba hâkim olmamakla beraber, az bir zamanda, nihayet derecede âdetlerine mutaassıb,