İşte bunlara kıyasen, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimâîyenin bütün yollarında, istikamet en faydalı ve kolay ve kısadır. Ve sırat-ı müstakîm kaybedilse, o yollar pek belâlı ve uzun ve zararlı olur. Demek
pek çok câmi ve geniş bir duâ, bir ubûdiyet olduğu gibi bir hüccet-i tevhide ve bir ders-i hikmete ve bir talim-i ahlâka işâret eder.
Yedinci Kelime:
’dir. Bundaki hüccete gâyet kısa bir işâret:
Evvelâ: kimlerdir? Diye
âyeti beyân ederek, nev’-i beşerde istikamet ni’metine mazhar dört tâifeyi beyân içinde, o tâifelerin reislerine ile Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a, ile Ebu Bekir-i Sıddık Radıyallahü Anh’a, ile Ömer ve Osman ve Ali Radıyallahü Anhüm’e işâret edip; Peygamber’den (A.S.M.) sonra Sıddık (R.A.), sonra Ömer (R.A.), Osman (R.A.), Ali (R.A.) üçü hem şehid, hem halife olacaklar diye gaybî ihbarla bir lem’a-i i’caz gösterir.
Sâniyen: Nev’-i beşerin en yüksek, en müstakîm, en sâdık bu dört tâifesi; Âdem (A.S.) zamanından beri hadsiz hüccetler, mu’cizeler, kerâmetler, deliller, keşfiyatlar ile bütün kuvvetleriyle dava edip ve beşerin ekseri onları tasdik ettikleri hakîkat-ı tevhid, elbette Güneş gibi kat’idir. Bu hadsiz meşahir-i insaniyye, yüz binler mu’cizelerle ve hadsiz hüccetlerle doğruluklarını ve hakkaniyetlerini gösterip tevhid ve vücub-u vücûd ve vahdet-i Hâlık gibi müsbet mes’elelerde ittifakları ve icma’ları öyle bir hüccettir ki; hiçbir şübheyi bırakmaz.