Elhüccetüz Zehra | Elhüccetüz Zehra | 8
(5-97)

ÜÇÜNCÜ KELİME: ’dur. Bundaki hüccete gâyet kısa bir işâret şudur ki:

“Âyet-ül Kübrâ Şuâ”ının madeni, üstadı, esası ve “Âyet-ül Kübrâ” nâmında olan


ilâ âhir.. âyet-i ekberidir. Yâni: Eğer şeriki olsa ve başka parmaklar îcada ve rubûbiyete karışsa idiler, intizam-ı kâinat bozulacaktı. Halbuki küçücük sineğin kanadından ve gözbebeğindeki hüceyrecikten tut, tâ tayyare-i cevviye olan hadsiz kuşlara, tâ manzume-i şemsiyeye kadar her şeyde cüz’î-küllî, küçük ve büyük en mükemmel bir intizam bulunması; şeksiz ve kat’i bir sûrette şeriklerin muhaliyetine ve madumiyetine delâlet ettiği gibi, Vâcib-ül Vücûd’un mevcûdiyetine ve vahdetine bilbedahe şehâdet eder.

DÖRDÜNCÜ KELİME: ’dür. Bundaki uzun hüccete gâyet kısa bir işâret:

Evet, gözümüzle görüyoruz ki; zemin yüzünü bir tarla yapıp içinde herbir baharda yüz bin nevi nebatatın tohumlarını beraber, karışık olarak o pek geniş tarlada ekiyor. Ve mahsulâtlarını ayrı ayrı, hiç karıştırmıyarak, şaşırmıyarak kemâl-i intizamla kaldırıp ikiyüz bin nevi hayvanatına ondan erzak ve tayinatı -rahmet ve hikmet eliyle- ihtiyaçlarına göre tevzi eden hadsiz kudret ve ilim sâhibi bir mutasarrıf perde arkasında var ki; bu geniş ve zengin mülkünde, husûsan zemin tarlasında bu tasarrufatı yapıyor. Bu Mutasarrıf-ı Hakîm’i ve Mâlik-i Rahîm’i tanımayan; bu zemini, ahmak Sofestaîler gibi mahsulâtiyle inkâr etmeğe mecbûr olur.

Ses Yok