Biz dahi onların adedince Allahü Ekber deriz. Ve şu âyetin dâvasını bütün kuvvet ve kanaatimizle tasdik ve hükmü, ayn-ı hak ve nefs-i hakîkat olduğuna hadsiz hüccetlerle şehâdet ederiz. (Hâşiye)
Hâşiye: İşte derecata göre bir âmi, bir çekirdek kadar bu kudsî hakîkattan hisse alsa, ruhen terakki etmiş bir kâmil insan, bir hurma ağacı kadar hisse alır. Fakat daha terakki etmeyen bir adam Fatiha okurken bu ma’naları kasden hatıra (Hâşiyecik) getirmemeli, tâ huzura zarar olmasın. Eğer o makama terakki etse, zâten o ma’nalar kendilerini gösterirler.
Hâşiyecik: Bu hâşiyedeki “kasden” kelimesinin îzahını Üstadımızdan sorduk. Aldığımız cevabı aynen yazıyoruz:
Üçüncü Medrese-i Yusufiyedeki
Risâle-i Nur Talebeleri nâmına
Ceylan
Teşehhüd ve Fatiha kelimelerinin geniş ve yüksek ma’naları kasdî değil, belki dolayısiyle meşguliyet ve huzura bir nevi gaflet veren tafsilâtı değil, belki mücmel ve kısa ma’naları gafleti dağıtır, ubûdiyeti ve münâcâtı parlatır görüyorum. Namazın ve Fatiha ve teşehhüdün pek yüksek kıymetlerini tam gösterir. İkinci Kısmın âhirinde “kasden meşgul olmamak”tan murad ise: O ma’naların tafsilâtıyla bizzât iştigal, ba’zan namazı unutturur, huzura belki dokunur. Yoksa dolayısiyle ve muhtasar bir tarzda büyük faidelerini hissediyorum.