Belki doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanda bir nevi mu’cize-i ma’nevîyesi olarak rahmet-i İlâhîye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber o hediye-i Kur’âniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risâle-i Nur’da öyle parçalar var ki, ba’zı altı saatte, ba’zı iki saatte, ba’zı bir saatte, ba’zı on dakikada yazılan risâleler var. Ben yemin ile te’min ediyorum ki, Eski Said’in (R.A.) (Hâşiyecik) kuvve-i hâfızası da beraber olmak şartiyle o on dakika işi on saatte fikrim ile yapamıyorum. O bir saatlik risâleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik risâle olan Otuzuncu Söz’ü ne ben ve ne de en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı yapamazlar ve hâkeza...
Demek biz müflis olduğumuz halde, gâyet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz. Cenâb-ı Hak fazl ve keremiyle şu hizmette hâlisane, muhlisane bizi ve umum Risâle-i Nur talebelerini dâim ve muvaffak eylesin. Âmîn bihürmeti Seyyid-il Mürselîn.
Said Nursî
Hâşiyecik: Ba’zı müstensihler, bu biçâre Said hakkında (R.A.) kelimesini bir dua niyetiyle yazmışlar. Ben bozmak istedim, hatıra geldi ki: “Allah razı olsun” ma’nasında bir duadır, ilişme. Ben de bozmadım.