Baştan başa hitab-ı İlâhî, o ma’nalar üzerine döner, takviye eder, bedâhet derecesine getirir. O mensus ma’naları kabûl etmemekten, hâşâ sümme hâşâ, Cenâb-ı Hakk’ı tekzib ve Hazret-i Risâlet’in fehmini tezyif etmek çıkar. Demek maânî-i mensusa, müteselsilen menba’-ı Risâletten alınmıştır. Hatta İbn-i Cerir-i Taberî bütün meânî-i Kur’ânı muan’an sened ile müteselsilen menba’-ı Risâlete îsal etmiş ve o tarzda, mühim ve büyük tefsirini yazmış.
İkinci Tâife: Ya akılsız bir dosttur, kaş yapayım derken göz çıkarıyor veya şeytan akıllı bir düşmandır ki, ahkâm-ı İslâmiyye ve hakâik-i îmaniyyeye karşı gelmek istiyor. Kur’ân-ı Hakîm’in -senin ta’birinle- birer polat kal’ası hükmünde olan surlu sûreleri içinde yol bulmak istiyor. Böyleler, hâşâ hakâik-i îmaniye ve Kur’âniyeye şübhe îras etmek için bu nevi sözleri işâa ediyorlar.
İkinci Nükte: Cenâb-ı Hak, Kur’ânda çok şeylere kasem etmiş. Kasemat-ı Kur’âniyyede çok büyük nükteler var, çok sırlar var.
Meselâ: da kasem, On Birinci Söz’deki muhteşem temsilin esâsına işâret eder. Kâinatı bir saray ve bir şehir sûretinde gösterir.
Hem deki kasem ile, i’cazat-ı Kur’âniyenin kudsiyetini ve ona kasem edilecek bir derece-i hürmette olduğunu ihtar eder.
deki kasem; yıldızların sukutuyla vahye şübhe îras etmemek için cin ve şeytanların gaybî haberlerden kesilmelerine alâmet olduğuna işâret etmekle beraber; yıldızları dehşetli azametleriyle ve kemâl-i intizam ile yerlerine yerleştirmek ve seyyârâtları hayret-engiz bir sûrette döndürmekteki azamet-i kudret ve kemâl-i hikmeti, o kasem ile ihtar ediyor...
daki kasemde; havanın temevvücatı ve tasrifatı içinde mühim hikmetleri ihtar etmek için, rüzgârlara me’mur melaikelere kasem ile nazar-ı dikkati celbediyor ki, tesadüfî zannolunan unsurlar, çok nazik hikmetleri ve ehemmiyetli vazifeleri görüyorlar.