Konferans | Konferans | 41
(1-57)
        İşte şu kitab-ı kebirin, manevî ve sermedî güneşi olan Kur’an-ı Kerim’in nur tecellisine bu asrımızda “Nur” ismiyle müsemma olan Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi mazhar olmuştur. O Nurlar ki: Zulümattan ayrılmak istemiyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusu ile gündüzünü gece yapan sefahetperest, aklı gözüne inmiş, zulümatta kalarak gözü görmez olanlara ve yolunu şaşıranlara karşı projeksiyon gibi nurlarını iman hakikatlarına tevcih ederek sırat-ı müstakimi büsbütün kör olmayanlara gösteriyor. Nur topuzunu ehl-i küfür ve münkirlerin başına vurup: “Ya aklını başından çıkar at, hayvan ol. Yahut da aklını başına alarak insan ol.” diyor.
        İlim bir nur olduğuna göre, Risale-i Nur’un ilme olan en derin vukufunu gösterecek bir iki deliline kısaca işaret ederiz.
        Evvelâ: Şunu hatırlamalıyız ki, Risale-i Nur, başka kitabları değil, belki yalnız Kur’an-ı Kerim’i üstad olarak tanıması ve ona hizmet etmesi itibariyle, makbuliyeti hakkında bizim bu mevzuda söz söylememize hacet bırakmıyor. Biz ancak ilim erbabı mabeyninde Risale-i Nur’un değerini tebarüz ettirmek için ilâveten deriz ki: Risale-i Nur, şimdiye kadar hiçbir ilim adamının tam bir vuzuh ile isbat edemediği en muğlak mes’eleleri gayet basit bir şekilde en âmi avam tabakasından tut, tâ en âlî havas tabakasına kadar herkesin istidadı nisbetinde anlayabileceği bir tarzda, şübhesiz ikna edici ve yakînî bir şekilde izah ve isbat etmesidir. Bu hususiyet, hemen hemen hiçbir ilim adamının eserinde yoktur.
   
        İkincisi: Bütün Nur eserleri, Kur’an-ı Kerim’in bir kısım âyetlerinin hakikî tefsiri olup, onun manevî i’cazının lem’aları olduğunu her hususta göstermesidir.
        Üçüncüsü: İnsanların en derin ihtiyaçlarına, kat’î delil ve bürhanlarla ilmî mahiyette cevab vermesidir. Meselâ: Vâcib-ül Vücud’un varlığı ve âhiret ve sair iman rükünlerini, bir zerrenin lisan-ı hal ve kal suretinde tercümanlığını yaparak isbat etmesi, en meşhur İslâm feylesoflarından İbn-i Sina, Farabi, İbn-i Rüşd; bu mesleklerde bütün mevcudatı delil olarak gösterdikleri halde, Risale-i Nur, o hakikatları aynen bir zerre ve bir çekirdek lisaniyle isbat ediyor. Eğer Risale-i Nur’un ilmî kudretini şimdi onlara göstermek mümkün olsaydı; onlar, hemen diz çöküp Risale-i Nur’dan ders alacaklardı.
   
        Dördüncüsü: Risale-i Nur, insanların senelerce uğraşarak elde edemiyeceği bilgileri, komprime hülâsalar nev’inden kısa bir zamanda temin etmesi…
        Beşincisi: Risale-i Nur, ilmin esası, gayesi olan rıza-yı İlahîyi tahsile sebeb olması ve dünya menfaatına, ilmi hiçbir cihetle âlet etmiyerek, tam manasıyla insaniyete hizmet gibi en ulvî vazifeyi temsil etmesidir.
        Altıncısı: Risale-i Nur, kuvvetli ve kudsî ve imanî bir tefekkür semeresi olup, bütün mevcudatın lisan-ı hal ve kal suretinde tercümanlığını yapar. Aynı zamanda iman hakikatlarını ilmelyakîn ve aynelyakîn ve hakkalyakîn derecelerinde inkişaf ettirir.
        Yedincisi: Risale-i Nur, bütün ilimleri câmi’ oluşudur. Âdeta ilim iplikleri ile dokunmuş müzeyyen bir kumaş gibidir. Ve şimdiye kadar hiçbir ilim erbabı tarafından söylenmemiş ve her ilme olan en derin vukufunu tebarüz ettiren vecizeler mecmuasıdır. Misal olarak birkaçını zikrederek, heyet-i mecmuası hakkında bir fikir edinmek istiyenlere, Risale-i Nur bahrına müracaat etmesini tavsiye ederiz.
   
Ses Yok