Konferans | Konferans | 48
(1-57)
(Çok yerlerde neşredilen ve Başvekil’e verilen bir hakikattır.)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
        Üstadımızın 35 seneden beri siyasetten çekildiği ve 28 senedir mahkemeler, siyasete karıştığına dair hiçbir emare bulamadıkları halde; şimdi yatağında hasta yatarken, İstanbul’un bazı ceridelerinin iftiralarına karşı, eskiden Heyet-i Vekile’ye verdiği bu istidayı, bu defa Meclis-i Meb’usana ve Vekiller Heyeti’ne verilen istidaya zeyil yapmaya tekrar mecbur olduk.
Hizmetinde bulunan Nur talebeleri
[Kardeşlerim! Münasibse Başvekil’e ve dindar meb’uslara verilmek üzere, ihtara binaen yazdırılmış gayet ehemmiyetli, mahremce bir hakikattır.]
        Mukaddeme: Kırk seneye yakın siyaseti terkettiğimden ve ekser hayatım bir nevi inzivada geçtiğinden, hayat-ı içtimaiye ve siyasiye ile meşgul olmadığımdan büyük bir tehlikeyi göremiyordum. Bugünlerde o dehşetli tehlike bu millet-i İslâmiye ve bu memleket ve hükûmet-i İslâmiye’ye büyük bir zarar vermeye zemin hazırlanıyor hissettim. Mecburiyetle, İslâmiyet milliyeti ve hâkimiyeti ve memleketin selâmeti için çalışan ehl-i siyaset ve içtimaiyat-ı beşeriyeye hamiyet ile çalışanlara, bana gayet şiddetli manevî bir ihtar edildiği için, onlara iki noktayı beyan edeceğim:
   
        Birinci Nokta: Gazeteleri dinlemediğim halde, bir-iki senedir “irtica ile ittiham” kelimesinin mütemadiyen tekrarını işitiyordum. Eski Said kafasıyla dikkat ettim, kat’iyyen gördüm ki: Siyaseti dinsizliğe âlet yapan ve beşerdeki en dehşetli vahşet ve bedevilik kanun-u esasîsine irticaa çalışan ve hamiyet maskesini başına geçiren gizli İslâmiyet düşmanları, engizisyona rahmet okutturacak gaddarane bir ittiham ile; ehl-i İslâmiyet, hamiyet-i diniye ve kuvvet-i imaniye cihetiyle siyaseti o gizli dinsizlerin aksine olarak dine bir nevi âlet gibi müsaid yapmakla; yani İslâmiyet kuvvet-i manevîsinden bu hükûmet-i İslâmiye’yi kuvvetlendirmek ve dörtyüz milyon hakikî kardeşi arkasında ihtiyat kuvveti bulundurmak ve Avrupa dilenciliğinden kurtulmak için çalışanlara irtica damgasını vurup, hem onları memlekete zararlı tevehhüm etmeleri, yerden göğe kadar hadsiz bir haksızlıktır. Binler nümunelerinden bir nümunesini, bu asrın zulmüne karşı bir sed olarak İkinci Nokta’da beyan edeceğiz.
   
        İkinci Nokta: Beşerin en vahşi ve bedevilik zamanında bir kanun-u esasîsi, şimdiki en yüksek medeniyette kendini zannedenlerin bir kısmı, irtica ile o vahşete ve bedeviliğe geri dönüyorlar. Beşerin selâmet, adalet ve sulh-u umumîsini mahveden o dehşetli vahşiyane kanun-u esasîsi, şimdi bizim bu bîçare memleketimize girmiş veya girmek istiyor. Particilik gibi bazı cereyanları aşılamağa başlamış. O kanun-u esasî de budur:
        Bir taifenin bir ferdinin hatasıyla o taifeyi, o cereyanı, o partiyi, bütün ferdlerini mahkûm ediyor. Bir hatayı, binler hata hükmüne geçiriyor. İttifak ve ittihadın temel taşı olan kardeşlik, vatandaşlık, muhabbet ve uhuvveti zîr ü zeber ediyor. Böyle birbirine muarız kuvvetler, kuvvetsizlikle zayıfladığı için, Fransız İhtilâl-i Kebirinin bir nümunesini göstermeye vesile oldukları halde, o gaddar, engizisyonane ve bedeviyane ve vahşiyane o kanuna karşı; ayn-ı adalet ve hakikat  وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى olan nass-ı kat’îsiyle Kur’an-ı Hakîm’in bir kanun-u esasîsi ve muhabbet ve uhuvvet-i hakikiyeyi temin eden ve bu millet-i İslâmiyeyi ve memleketi büyük tehlikeden kurtaran bu kanun-u esasî ki: Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olamaz. Kardeşi de olsa, taifesi de olsa, partisi de olsa o cinayete şerik sayılmaz. Olsa olsa o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnız manevî günahkâr olur. Âhirette cezasını görür; resmen ve kanunen mes’ul olamaz. Eğer bu kanun-u esasî çabuk düstur-u esasî yapılmazsa, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye, iki harb-i umumînin gösterdiği tahribatın emsaliyle esfel-i safilîn olan vahşi irticaa düşecek.
   
Ses Yok