Konferans | Konferans | 55
(1-57)
[Üniversiteli bir Nur talebesinin beraetle neticelenen mahkemedeki müdafaasıdır.]
Âdil Mahkemenin Muhterem Hâkimleri!
Dinî ve şahsî nüfuz ve maddî menfaat temin etmek amacıyla propaganda yapmakla müttehem olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Şunu hemen beyan edeyim ki, bu ittihamların hiçbirisi ile alâkam yoktur. Esasen sayın savcının beraet talebi de bu hususu teyid etmektedir. Kendilerine teşekkür ederiz. Zâten yapılan iddialar da herhangi bir delile dayanmamakta ve sadece vukufsuz ve salahiyetsiz bir ehl-i vukufun şahsî ve indî ve garazkâr mütalaalarına istinad etmektedir. Bu hususun siz âdil Türk hâkimlerinin gözlerinden kaçmıyacağına kaniim. Sayın ehl-i vukufun bütün iddialarını da reddederken şunu hemen belirtmeliyim ki; hem Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri, hem onun te’lifatı olan Risale-i Nur, hem de Risale-i Nur’u okuyan tekmil Nur talebeleri, yapılan isnadların cümlesinden müberradır.
Evet bizler Risale-i Nur’u okuduk, okuyoruz ve okumakta da hayatımızın sonuna kadar devam edeceğiz ve Risale-i Nur’un neşri için, mâlik olduğumuz beşerî gücü de sarfetmekten geri durmayacağız. Başta Bedîüzzaman olmak üzere yüzlerce, binlerce Müslüman Türk evlâdı cehdle çalışmış, Üstad Bedîüzzaman ruhlarını teslim ettikleri son dakikalara kadar bu cehdi devam ettirmişlerdir.
Fakat hiçbirisi, hiçbir yerde, hiçbir şekilde bir defacık olsun maddî menfaat, şahsî nüfuz gibi dünyaya bakan sakil gayelerle hareket etmemişlerdir. Buna şahidimiz, evveliyatı yarım asrı bulan Risale-i Nur’un tarihçesidir. Başta 31 Mart Divan-ı Harb-i Örfîsi olmak üzere bugüne kadar cereyan eden yüze yakın Risale-i Nur ve müellifi ve talebeleriyle ilgili davaların istisnasız her birinin adem-i takib veya beraetle neticelenmesidir. Risale-i Nur hakkında rapor veren ehl-i vukuflar daima tek noktada Risale-i Nur’un bu memleket için pek faydalı ilmî, ahlâkî eserler olduğunu, siyasî gayelerden uzak, maddî menfaati nazara almayan bir Kur’an tefsiri bulunduğu noktasında ittifak etmişlerdir. Vukufsuz, garazkâr bir iki ehl-i vukufun mahkemeler tarafından kabul edilmemiş olan raporları konumuzun dışında kalır. Yine Türk Adliyesinin yurdun muhtelif yerlerinde verdikleri müteaddid adem-i takib ve beraetlerle Nur talebelerine yapılan tarîkatçılık, cem’iyetçilik, menfaatçılık, şahsî nüfuz, devletin temel nizamlarını dinî esaslara uydurmak gibi isnadların zerre miktar hakikat payı ihtiva etmedikleri teslim ve nazar-ı ammeye ilân edilmiştir.
Hal böyleyken Risale-i Nur’dan, onu okuyanlardan ne isteniyor ki, mahkemenin birisi bitmeden diğer birisi başlıyor? Senelerdir adliyeyi fuzuli meşgul etmekten, hükûmeti ve bir kısım memurları boş yere telaşa düşürmekten gaye nedir? Niçin binlerce, yüzbinlerce asil Türk gençlerinin vicdanları tazib, huzurları ihlâl edilmek ve yurtta bir mes’ele çıkarılmak isteniyor? Bu bitip tükenmiyen tezvir dolaplarının ipleri kimin elinde?
İşte yüzlere çıkarabileceğimiz istifhamlar!.. Kısaca şunu söyleyelim:
Asırlardır bu milleti kuvvetle, madde ile, topla, tüfekle yıkamayan, Türkün, İslâmın düşmanları taktik değiştirmişler. Bir din yok edilmek, vicdanlardan çıkarılmak isteniyor. Bir millet yere serilmeye azmedilmiş. Gençliğinin dimağları boşaltılmak, bu boşluğu bâtıl fikirler, solak düşüncelerle doldurulmak isteniyor. Anasına itaat etmeyen, babasına hürmeti olmayan, hocalarına isyan eden, cem’iyete isyan eden, İlahî kanunlara isyan eden, Allah’a isyan eden, kendine isyan eden, ne yaptığını bilmeyen bir âsi gençlik meydana getirilmek isteniyor. Ve işte sinema köşelerinde kuyruk, sokak başlarında işsiz, kahve köşelerinde kumarbaz, mektebde başarısız! Gazetelerde yazarlara sermaye, haberlerde kaçak, câni, hırsız, ahlâksız ve kimsesiz… Ana ondan dert yanıcı, baba ondan şikayetçi, öğretmen ondan şikayetçi, polis ve hükûmet ondan şikayetçi; pedagoglar onlar için toplanır. Eğitim kongrelerinde birinci sandalyeye onun konusu oturtulur. Mütefekkirlerimiz onlar için kafa yorar, mürekkep harcar, kâğıtlar karalar… Fakat cem’iyeti yeyip bitirmekte, anarşizmin korkunç girdablarına sürüklemekte olan içtimaî verem gittikçe had safhaya girmekte; ikinci, derken üçüncü devreye vâsıl olmaktadır.
Âdil Mahkemenin Muhterem Hâkimleri!
Dinî ve şahsî nüfuz ve maddî menfaat temin etmek amacıyla propaganda yapmakla müttehem olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Şunu hemen beyan edeyim ki, bu ittihamların hiçbirisi ile alâkam yoktur. Esasen sayın savcının beraet talebi de bu hususu teyid etmektedir. Kendilerine teşekkür ederiz. Zâten yapılan iddialar da herhangi bir delile dayanmamakta ve sadece vukufsuz ve salahiyetsiz bir ehl-i vukufun şahsî ve indî ve garazkâr mütalaalarına istinad etmektedir. Bu hususun siz âdil Türk hâkimlerinin gözlerinden kaçmıyacağına kaniim. Sayın ehl-i vukufun bütün iddialarını da reddederken şunu hemen belirtmeliyim ki; hem Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri, hem onun te’lifatı olan Risale-i Nur, hem de Risale-i Nur’u okuyan tekmil Nur talebeleri, yapılan isnadların cümlesinden müberradır.
Evet bizler Risale-i Nur’u okuduk, okuyoruz ve okumakta da hayatımızın sonuna kadar devam edeceğiz ve Risale-i Nur’un neşri için, mâlik olduğumuz beşerî gücü de sarfetmekten geri durmayacağız. Başta Bedîüzzaman olmak üzere yüzlerce, binlerce Müslüman Türk evlâdı cehdle çalışmış, Üstad Bedîüzzaman ruhlarını teslim ettikleri son dakikalara kadar bu cehdi devam ettirmişlerdir.
Fakat hiçbirisi, hiçbir yerde, hiçbir şekilde bir defacık olsun maddî menfaat, şahsî nüfuz gibi dünyaya bakan sakil gayelerle hareket etmemişlerdir. Buna şahidimiz, evveliyatı yarım asrı bulan Risale-i Nur’un tarihçesidir. Başta 31 Mart Divan-ı Harb-i Örfîsi olmak üzere bugüne kadar cereyan eden yüze yakın Risale-i Nur ve müellifi ve talebeleriyle ilgili davaların istisnasız her birinin adem-i takib veya beraetle neticelenmesidir. Risale-i Nur hakkında rapor veren ehl-i vukuflar daima tek noktada Risale-i Nur’un bu memleket için pek faydalı ilmî, ahlâkî eserler olduğunu, siyasî gayelerden uzak, maddî menfaati nazara almayan bir Kur’an tefsiri bulunduğu noktasında ittifak etmişlerdir. Vukufsuz, garazkâr bir iki ehl-i vukufun mahkemeler tarafından kabul edilmemiş olan raporları konumuzun dışında kalır. Yine Türk Adliyesinin yurdun muhtelif yerlerinde verdikleri müteaddid adem-i takib ve beraetlerle Nur talebelerine yapılan tarîkatçılık, cem’iyetçilik, menfaatçılık, şahsî nüfuz, devletin temel nizamlarını dinî esaslara uydurmak gibi isnadların zerre miktar hakikat payı ihtiva etmedikleri teslim ve nazar-ı ammeye ilân edilmiştir.
Hal böyleyken Risale-i Nur’dan, onu okuyanlardan ne isteniyor ki, mahkemenin birisi bitmeden diğer birisi başlıyor? Senelerdir adliyeyi fuzuli meşgul etmekten, hükûmeti ve bir kısım memurları boş yere telaşa düşürmekten gaye nedir? Niçin binlerce, yüzbinlerce asil Türk gençlerinin vicdanları tazib, huzurları ihlâl edilmek ve yurtta bir mes’ele çıkarılmak isteniyor? Bu bitip tükenmiyen tezvir dolaplarının ipleri kimin elinde?
İşte yüzlere çıkarabileceğimiz istifhamlar!.. Kısaca şunu söyleyelim:
Asırlardır bu milleti kuvvetle, madde ile, topla, tüfekle yıkamayan, Türkün, İslâmın düşmanları taktik değiştirmişler. Bir din yok edilmek, vicdanlardan çıkarılmak isteniyor. Bir millet yere serilmeye azmedilmiş. Gençliğinin dimağları boşaltılmak, bu boşluğu bâtıl fikirler, solak düşüncelerle doldurulmak isteniyor. Anasına itaat etmeyen, babasına hürmeti olmayan, hocalarına isyan eden, cem’iyete isyan eden, İlahî kanunlara isyan eden, Allah’a isyan eden, kendine isyan eden, ne yaptığını bilmeyen bir âsi gençlik meydana getirilmek isteniyor. Ve işte sinema köşelerinde kuyruk, sokak başlarında işsiz, kahve köşelerinde kumarbaz, mektebde başarısız! Gazetelerde yazarlara sermaye, haberlerde kaçak, câni, hırsız, ahlâksız ve kimsesiz… Ana ondan dert yanıcı, baba ondan şikayetçi, öğretmen ondan şikayetçi, polis ve hükûmet ondan şikayetçi; pedagoglar onlar için toplanır. Eğitim kongrelerinde birinci sandalyeye onun konusu oturtulur. Mütefekkirlerimiz onlar için kafa yorar, mürekkep harcar, kâğıtlar karalar… Fakat cem’iyeti yeyip bitirmekte, anarşizmin korkunç girdablarına sürüklemekte olan içtimaî verem gittikçe had safhaya girmekte; ikinci, derken üçüncü devreye vâsıl olmaktadır.
Ses Yok