Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Birinci Şua,Sekizinci Şua,Sekizinci Lema | 26
(1-68)
İşte hocamızın bu macera-yı hayatiyesi gösteriyor ki, Hazret-i Şeyh’in müteveccih olduğu ve ehemmiyetle bahsettiği ve istikbalde gelecek müridi bu olmak için kuvvetli bir ihtimaldir. Hazret-i Şeyh’in vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufu ehl-i velayetçe kabul edilen üç evliya-yı azîmenin en a’zamı, o Hazret-i Gavs-ı Geylanî’dir. Ve demiş:
اَفَلَتْ شُمُوسُ اْلاَوَّلِينَ وَ شَمْسُنَا اَبَدًا عَلَى فَلَكِ الْعُلَى لاَ تَغْرُبُ fıkrasıyla ba’de-l memat dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında ve önünde bulunmasıyla, böyle hârika keramet-i acibe ile meşhur bir zât, elbette böyle bir zamanda kıymetdar bir hizmet-i Kur’aniye bir müridinin vasıtasıyla olacağını onun görmesi ve göstermesi şe’nindendir. Hazret-i Şeyh’in bahsettiği ehemmiyetli müridi ve talebesi ve himayegerdesi olan şahıs; binden sonra, ondördüncü asırda geleceğine bir îmadır.
Süleyman, Sabri, Zekâi, Asım, Re’fet, Ali, Ahmed Hüsrev, Mustafa Efendi (R.H.), Rüşdü, Lütfi, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib (R.H.), Zühdü, Bekir Bey, Lütfi (R.H.), Mustafa, Mustafa, Mes’ud, Mustafa Çavuş (R.H.), Hâfız Ahmed (R.H.), Hacı Hâfız (R.H.), Mehmed Efendi (R.H.), Ali Rıza.
* * *
Şeyh-i Geylanî’nin fıkrasıyla kerametkârane verdiği haber-i gaybînin tetimmesidir.
اَنَا لِمُرِيدِى fıkrasında مُرِيدِى “Molla Said” kelimesine tam tevafuk ediyor. Yalnız bir elif fark var. Elif ise, kaide-i Sarfiyece “elfün” okunur. Elfün ise, bindir. Demek bin ikiyüz doksandörtte (1294) dünyaya gelecek bir müridi, bu مُرِيدِى lafzında muraddır. Çünki لِمُرِيدِى de lâm sayılsa ikiyüz doksandört (294) eder ki, bir tek fark ile Said’in tarih-i veladetine tevafuk eder. Esas arabî sayılsa fark yoktur. Lâmsız مُرِيدِى ise ikiyüz altmışdört (264) eder. “Molla Said” dahi ikiyüz altmış beş (265) eder. “Molla”daki elif, bine işaret olduğu için mütebâkisi ikiyüzaltmışdört (264) kalır.
Elhasıl: Şu zamanda dellâl-ı Kur’an ve hâdim-i Furkan olan o adamın iki ismi ve iki lakabı var. “El-Kürdî” lakabı ile “Molla Said” ismi, اَنَا لِمُرِيدِى fıkrasında zahir görünüyor. “Nursî” lakabıyla “Bedîüzzaman Said” ismi َكُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ fıkrasında aşikâr görünüyor. Hattâ hizmet-i Kur’aniyede en mühim bir arkadaşı ve hâlis bir talebesi olan Hulusi Bey’e لِلّهِ مُخْلِصًا تَعِيشُ سَعِيدًا صَادِقًا بِمُحَبَّتِى fıkrasında işaret olduğu gibi, diğer bir kısım talebelerine işaretler var.
Hazret-i Şeyh-i Geylanî, hizmet-i Kur’aniyeye nazar-ı dikkati celbetmek ve o hizmet-i Kur’aniye âhirzamanda dağ gibi büyük bir hâdise olduğuna işaret için, kerametkârane şu hizmette istidad ve liyakatımın pek fevkinde bulunması ve fedakâr, çalışkan kardeşlerimle çalıştığımıza fazilet noktasından değil, belki sebkatiyet noktasından ismimi bir derece göstermesi beni epey zamandır düşündürüyordu. Acaba bunun izharında manevî bir zarar bana terettüb eder, bir gurur, bir hodfüruşluk getirir diye sekiz-on senedir tevakkuf ettim. Bugünlerde izhara bir ihtar hissettim.
Hem kalbime geldi ki: Hazret-i Şeyh bana bir pâye vermedi. Belki Said isminde bir müridim mühim bir hizmette bulunacak, fitne ve belalardan izn-i İlahî ile ve Şeyh’in duasıyla ve himmetiyle mahfuz kalacak.
Hem uzak yerde taşlar görünmez, dağlar görünür. Demek sekiz yüz sene bir mesafede görünen, hizmet-i Kur’aniyenin şâhikasıdır; yoksa Said gibi karıncalar değil. Madem bu keramet-i Gavsiyeyi ilân ve izharından, Kur’an şakirdlerinin ve hizmetkârlarının şevki artıyor, elbette arkalarında Şeyh-i Geylanî gibi kahramanlar kahramanı zâtlar himmet ve dualarıyla ve izn-i İlahî ile himaye ettiklerini bilseler, şevk ve gayretleri daha artar.
Elhasıl: Bunu, kardeşlerimi fazla şevke ve ziyade gayrete getirmek için izhar ettim. Eğer kusur etmiş isem, Cenab-ı Hak afvetsin.
فَيَا مُنْشِدًا نَظْمِى fıkrasında dahi Hazret-i Şeyh’in (R.A.) muhatabı şübhesiz Bedîüzzaman Molla Said’dir (R.A.).
Elhasıl: Şu acib kasidesinin âhirindeki şu beş beyitte beş kelime, medar-ı nazar-ı Şeyh ve mahall-i hitab-ı Gavsî’dir. Ve o beş kelime ise, لِمُرِيدِى وَ مُرِيدِى وَ مُنْشِدًا وَ قَادِرِى وَ سَعِيدًا lafızlarıdır. Said’in dahi iki lakabı olan “Nursî”, “El-Kürdî”; iki ismi “Molla Said”, “Bedîüzzaman” bu beş kelimede bulunur. Hazret-i Gavs’ın medar-ı teveccüh ve hitabı olan şu beş kelimesinde, aşikâr bir surette, mezkûr iki isim ve lakab, ilm-i cifir kaidesinde makam-ı ebced ile görünmesi şübhe bırakmıyor ki, Hazret-i Şeyh kasidesinin âhirinde onunla konuşuyor, ona teselli verip teşci’ ediyor. وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sırrıyla muvaffakıyetine teminat veriyor.
اَفَلَتْ شُمُوسُ اْلاَوَّلِينَ وَ شَمْسُنَا اَبَدًا عَلَى فَلَكِ الْعُلَى لاَ تَغْرُبُ fıkrasıyla ba’de-l memat dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında ve önünde bulunmasıyla, böyle hârika keramet-i acibe ile meşhur bir zât, elbette böyle bir zamanda kıymetdar bir hizmet-i Kur’aniye bir müridinin vasıtasıyla olacağını onun görmesi ve göstermesi şe’nindendir. Hazret-i Şeyh’in bahsettiği ehemmiyetli müridi ve talebesi ve himayegerdesi olan şahıs; binden sonra, ondördüncü asırda geleceğine bir îmadır.
Süleyman, Sabri, Zekâi, Asım, Re’fet, Ali, Ahmed Hüsrev, Mustafa Efendi (R.H.), Rüşdü, Lütfi, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib (R.H.), Zühdü, Bekir Bey, Lütfi (R.H.), Mustafa, Mustafa, Mes’ud, Mustafa Çavuş (R.H.), Hâfız Ahmed (R.H.), Hacı Hâfız (R.H.), Mehmed Efendi (R.H.), Ali Rıza.
* * *
Şeyh-i Geylanî’nin fıkrasıyla kerametkârane verdiği haber-i gaybînin tetimmesidir.
اَنَا لِمُرِيدِى fıkrasında مُرِيدِى “Molla Said” kelimesine tam tevafuk ediyor. Yalnız bir elif fark var. Elif ise, kaide-i Sarfiyece “elfün” okunur. Elfün ise, bindir. Demek bin ikiyüz doksandörtte (1294) dünyaya gelecek bir müridi, bu مُرِيدِى lafzında muraddır. Çünki لِمُرِيدِى de lâm sayılsa ikiyüz doksandört (294) eder ki, bir tek fark ile Said’in tarih-i veladetine tevafuk eder. Esas arabî sayılsa fark yoktur. Lâmsız مُرِيدِى ise ikiyüz altmışdört (264) eder. “Molla Said” dahi ikiyüz altmış beş (265) eder. “Molla”daki elif, bine işaret olduğu için mütebâkisi ikiyüzaltmışdört (264) kalır.
Elhasıl: Şu zamanda dellâl-ı Kur’an ve hâdim-i Furkan olan o adamın iki ismi ve iki lakabı var. “El-Kürdî” lakabı ile “Molla Said” ismi, اَنَا لِمُرِيدِى fıkrasında zahir görünüyor. “Nursî” lakabıyla “Bedîüzzaman Said” ismi َكُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ fıkrasında aşikâr görünüyor. Hattâ hizmet-i Kur’aniyede en mühim bir arkadaşı ve hâlis bir talebesi olan Hulusi Bey’e لِلّهِ مُخْلِصًا تَعِيشُ سَعِيدًا صَادِقًا بِمُحَبَّتِى fıkrasında işaret olduğu gibi, diğer bir kısım talebelerine işaretler var.
Risale-i Nur talebeleri namına
Rüşdü, Hüsrev
Rüşdü, Hüsrev
* * *
Said kendi söylüyor:Hazret-i Şeyh-i Geylanî, hizmet-i Kur’aniyeye nazar-ı dikkati celbetmek ve o hizmet-i Kur’aniye âhirzamanda dağ gibi büyük bir hâdise olduğuna işaret için, kerametkârane şu hizmette istidad ve liyakatımın pek fevkinde bulunması ve fedakâr, çalışkan kardeşlerimle çalıştığımıza fazilet noktasından değil, belki sebkatiyet noktasından ismimi bir derece göstermesi beni epey zamandır düşündürüyordu. Acaba bunun izharında manevî bir zarar bana terettüb eder, bir gurur, bir hodfüruşluk getirir diye sekiz-on senedir tevakkuf ettim. Bugünlerde izhara bir ihtar hissettim.
Hem kalbime geldi ki: Hazret-i Şeyh bana bir pâye vermedi. Belki Said isminde bir müridim mühim bir hizmette bulunacak, fitne ve belalardan izn-i İlahî ile ve Şeyh’in duasıyla ve himmetiyle mahfuz kalacak.
Hem uzak yerde taşlar görünmez, dağlar görünür. Demek sekiz yüz sene bir mesafede görünen, hizmet-i Kur’aniyenin şâhikasıdır; yoksa Said gibi karıncalar değil. Madem bu keramet-i Gavsiyeyi ilân ve izharından, Kur’an şakirdlerinin ve hizmetkârlarının şevki artıyor, elbette arkalarında Şeyh-i Geylanî gibi kahramanlar kahramanı zâtlar himmet ve dualarıyla ve izn-i İlahî ile himaye ettiklerini bilseler, şevk ve gayretleri daha artar.
Elhasıl: Bunu, kardeşlerimi fazla şevke ve ziyade gayrete getirmek için izhar ettim. Eğer kusur etmiş isem, Cenab-ı Hak afvetsin.
اِنَّمَا اْلاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ
………فَيَا مُنْشِدًا نَظْمِى fıkrasında dahi Hazret-i Şeyh’in (R.A.) muhatabı şübhesiz Bedîüzzaman Molla Said’dir (R.A.).
Elhasıl: Şu acib kasidesinin âhirindeki şu beş beyitte beş kelime, medar-ı nazar-ı Şeyh ve mahall-i hitab-ı Gavsî’dir. Ve o beş kelime ise, لِمُرِيدِى وَ مُرِيدِى وَ مُنْشِدًا وَ قَادِرِى وَ سَعِيدًا lafızlarıdır. Said’in dahi iki lakabı olan “Nursî”, “El-Kürdî”; iki ismi “Molla Said”, “Bedîüzzaman” bu beş kelimede bulunur. Hazret-i Gavs’ın medar-ı teveccüh ve hitabı olan şu beş kelimesinde, aşikâr bir surette, mezkûr iki isim ve lakab, ilm-i cifir kaidesinde makam-ı ebced ile görünmesi şübhe bırakmıyor ki, Hazret-i Şeyh kasidesinin âhirinde onunla konuşuyor, ona teselli verip teşci’ ediyor. وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sırrıyla muvaffakıyetine teminat veriyor.
لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ ❊ وَاللّهُ اَعْلَمُ بِالصَّوَابِ
Dinle
-