Zülfikar Risalesi | Yirminci Söz | 18
(1-24)

Onlar sizi ateşin şerrinden muhafaza eder. Arayınız, çıkarınız, giyiniz.” İşte beşerin mühim terakkiyatından ve keşfiyatındandır ki, bir maddeyi bulmuş ateş yakmayacak ve ateşe dayanır bir gömlek giymiş. Şu âyet ise, ona mukabil bak ne kadar ulvî, lâtif ve güzel ve ebede kadar yırtılmayacak “Hanîfen Müslimen” tezgâhında dokunacak bir hulleyi gösteriyor.

Hem meselâ:

“Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın dâva-yı hilafet-i kübrâda mu’cize-i kübrâsı, tâlîm-i Esmâdır” diyor. İşte sâir enbiyanın mu’cizeleri, birer hususî hârika-i beşeriyeye remzettiği gibi, bütün Enbiyanın pederi ve divân-ı nübüvvetin fâtihası olan Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın mu’cizesi umum kemâlât ve terakkiyât-ı beşeriyyenin nihayetlerine ve en ileri hedeflerine sarahate yakın işaret ediyor. Cenâb-ı Hak (Celle Celâlühü), mânen şu âyetin lisan-ı işaretiyle diyor ki: “Ey benî-Âdem! Sizin pederinize, Melâikelere karşı hilafet dâvasında rüchaniyyetine hüccet olarak, bütün esmâyı tâlim ettiğimden, siz dahi mâdem O’nun evlâdı ve vâris-i istidadısınız. Bütün Esmâyı taallüm edip, mertebe-i emânet-i kübrâda, bütün mahlûkata karşı, rüchaniyyetinize liyâkatınızı göstermek gerektir. Zira kâinat içinde, bütün mahlûkat üstünde en yüksek makamata gitmek ve zemin gibi büyük mahlûkatlar size musahhar olmak gibi mertebe-i âliyeye size yol açıktır... Haydi ileri atılınız ve birer ismime yapışınız, çıkınız. Fakat sizin pederiniz bir defa şeytana aldandı, cennet gibi bir makamdan rûy-i zemine muvakkaten sukut etti. Sakın siz de terakkiyatınızda şeytana uyup hikmet-i İlâhiyyenin semâvatından, tabiat dalaletine sukuta vasıta yapmayınız. Vakit be-vakit başınızı kaldırıp Esmâ-i Hüsnâma dikkat ederek, o semâvata uruc etmek için fünununuzu ve terakkiyâtınızı merdiven yapınız. Tâ fünun ve kemâlâtınızın menbâları ve hakikatları olan Esmâ-i Rabbâniyyeme çıkasınız ve o Esmânın dûrbîniyle, kalbinizle Rabbinize bakasınız.

BİR NÜKTE-İ MÜHİMME VE BİR SIRR-I EHEMM

Şu âyet-i acibe, insânın câmiiyyet-i istidadı cihetiyle mazhar olduğu bütün kemâlât-ı ilmiyye ve terakkiyât-ı fenniyye ve havarik-ı sun’iyyeyi “Tâlim-i Esmâ” ünvanıyla ifade ve tâbir etmekte şöyle lâtif bir remz-i ulvî var ki: Her bir kemâlin, her bir ilmin, her bir terakkiyatın, herbir fennin bir hakikat-ı âliyyesi var ki; o hakikat, bir İsm-i İlâhîye dayanıyor.

Ses Yok