Hem, başlarında veyahut ve bulunan sûrelerin başlarına dikkat et. Tâ, bu sırr-ı azîmin şuâını göresin. Hem lerin ve ların ve lerin fatihalarına bak; Kur’anın, Cenâb-ı Hakk’ın yanında ehemmiyetini bilesin.
Eğer şu “Dördüncü Esas”ın kıymettar sırrını fehmettin ise; Enbiyaya gelen vahyin ekseri melek vasıtasıyla olduğunu ve ilhâmın ekseri vasıtasız olduğunu anlarsın. Hem en büyük bir veli, hiç bir nebînin derecesine yetişmediğinin sırrını anlarsın. Hem Kur’anın âzametini ve izzet-i kudsiyyetini ve ulviyyet-i i’câzının sırrını anlarsın. Hem, Mi’racın sırr-ı lüzûmunu, yâni; tâ Semâvâta, tâ Sidret-ül Müntehâ’ya, tâ Kab-ı Kavseyn’e gidip,
olan Zât-ı Zülcelâl ile münacât edip, tarfet-ül ayn’da yerine gelmek sırrını anlarsın... Evet şakk-ı kamer, nasılki bir mu’cize-i risâletidir; nübüvvetini cin ve inse gösterdi. Öyle de: Mi’rac dahi, bir mu’cize-i ubûdiyyetidir: Habibiyyetini, ervah ve melâikeye gösterdi...