Şu kâinat tamamıyla bir bürhân-ı muazzamdır. Lisan-ı gayb, şehadetle müsebbihtir, muvahhiddir. Evet tevhid-i Rahmân’la, büyük bir sesle zâkirdir ki:
LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ...
Bütün zerrat hüceyratı, bütün erkân u â’zası birer lisan-ı zâkirdir; o büyük sesle beraber der ki:
LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ...
O dillerde tenevvü’ var, o seslerde merâtib var. Fakat bir noktada toplar, onun zikri, onun savtı ki:
LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ...
Bu bir insân-ı ekberdir, büyük sesle eder zikri; bütün eczası, zerratı, küçücük sesleriyle, o bülend sesle beraber der ki:
LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ...
Şu âlem halka-i zikri içinde okuyor Aşrı, şu Kur’an maşrık-ı nûru. Bütün zîruh eder fikri ki:
LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ...
Bu Furkan-ı CelîlüşŞân, o tevhide nâtık bürhân, bütün âyât sâdık lisan. Şuâât-barika-i îman. Beraber der ki:
LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ...
Kulağı ger yapıştırsan, şu Furkan’ın sinesine, derinden tâ derine, sarihan işitirsin semâvî bir sada der ki:
LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ...