Son Şahitler | Van - Savaş - Esaret Şâhitleri | 47
(1-48)

Abdülmecid Efendinin hanımı

RABİA ÜNLÜKUL

 

"Bu evliya torunu senin hanımın olacak"

 

Üstad Said Nursî'yi küçükken Van'dan tanımaktadır. Küçücük bir çocuk olduğu yıllarda Bediüzzaman kendisine "Raboş" diye çağırarak iltifat edermiş.

Mütevazi köşesinde ziyaret ederek dinledik onu... Bize Seyda ile ilgili hatırladıklarını anlattı.

Rabia Ünlükul, Van'ın asil ve temiz bir ailesine mensuptur. 5-6 yaşlarında bir çocukken, sokakta oynuyormuş, Üstad Said Nursî, kendisini, kardeşi Abdülmecid Ünlükul'a göstererek:

"Bak, bu evliya torununu görüyor musun? İstikbalde bu senin hanımın olacak" deyince, Abdülmecid Ünlükul, "Seyda nasıl olur? Çok küçük, o vakte kadar benim bunun kadar çocuklarım olur" demiş.

Aradan yıllar geçiyor. Birinci Cihan Savaşı patlıyor. Üstad Bediüzzaman'ın dedikleri ayne çıkıyor. Abdülmecid Efendi ile Rabia Hanım evleniyorlar.

Bediüzzaman'ın evliya torunu demesi de, mânâsız bir ifade değil çünkü Rabia Ünlükul, Van'da Şeyh Gazail Baba'nın torunudur.

 

"Geceleri hiç uyumazdı, dua sesleri gelirdi"

Rabia Ünlükul o günleri, yaşayarak, duyarak anlatmaktadır:

"Birinci Cihan Savaşından sonra, Van'a geldiği zamanda, bizim Toprakkale semtindeki evimizde kalırlardı. Burada hemen her gün bir çok ziyaretçi gelip giderdi. Biz de yeni evlenmiştik. Oğlum Fuad beş-altı aylıktı. Onu ilk defa Seyda yürüttü.

"Ben misafirlerin çok olmasından, fazla kalabalıklardan sıkılıyordum. Ama kimseye hâl diliyle de olsa, bir şey dememiştim. Seyda, bizim Beye demiş ki:

"Rabia zayıf olduğu için, hizmetlerden dolayı sıkılıyor, yoruluyor. Günden güne de ziyaretçiler çoğalıyor. Onun için ben Nurşin Camiine gideceğim. Benim sabah kahvaltılarımı oraya gönderirsiniz.

 

"Çok az yerdi"

"Seyda'nın kahvaltı dediği de çok basit yiyeceklerdi. Bir çay tabağı bal üstüne kırılmış ceviz kordu. İşte kahvaltı dediği de buydu. Hattâ işitiyordum, bu kadarcık kahvaltıdan gelenlere de ikram edermiş.

"Nurşin Camiine gittikten sonra, her sabah gelen talebesine bu kahvaltıyı hazırlar verirdim. Akşamları da boş tabağı getirirlerdi. Bizim evde kaldığı sürece hiç geceleri uyumazdı, odasından hep dua sesleri gelirdi.

"Van Valisi, haftada hiç olmazsa bir defa ziyaretlerine gelirdi.

"Bir gün Fuad sürünerek odasına girmiş, tesbihiyle oynarken, tesbihin ipini kırmış, bir tanesini yutmuş.

"Seyda bunu bana haber verdi.

"Rabia korkma, Fuad tesbihimin bir tanesin yuttu, bir şey olmaz, geri çıkarır' dedi. Gerçekten Fuad'a bir şey olmadığı gibi, tesbih tanesini yuttuğu gün yürümeye başladı. Üstad Fuad'ı çok severdi, sevgi ve şefkatle kucaklardı.

 

Kedinin şikâyeti

"Seyda'nın bir de kedisi vardı. Kendileri Nurşin Camiine gidince, kedi benim namaz seccademi kirletmişti. Ben de kendisine iki tokat vurdum. Bu dayaktan sonra kedi kayboldu. Akşamleyin eve gelmedi.

"Bir gün sonra, her gün kahvaltıyı almaya gelen talebesi gelmedi. Ben, bizim beye; "Talebe gelmedi, Seyda'nın kahvaltısı gecikiyor, istersen bugün sen götür' dedim. Van'da öğretmenlik yapıyordu.'Kahvaltıyı verir, oradan da mektebe gidersin' dedim. Kahvaltıyı verdim ve alıp götürdü. Nurşin Camiine gittiğinde bizim kediyi orada görmüş.

"Seyda gülerek:

"Rabia bu kediye ne yaptı, dövdü mü yoksa? Bana şikâyete geldi. Kendinin de, Rabia'nın da suçları vardır. Fakat ben her ikisini de affettim' dedi.

"Sonra kedi bize bir daha gelmedi, hep Seyda'nın yanında kaldı.

 

"Sen benden yedi sene sonra vefat edeceksin"

"Bizim bey çok hassas ve duygulu bir kimseydi. Seyda kendisine:

"Merak etme, sen benim vefatımdan yedi sene sonra vefet edeceksin' demişti. Üstad'ın bu haberi de aynen çıktı. Üstad'dan tam yedi sene sonra l967'de kendisi de vefat etti.

"Vefat ettiği senenin başında bana ara sıra:

"Rabia, bu benim son senemdir' derdi."

Rabia Ünlükul l99l'de Konya'da vefat etti.

Ses Yok