HÂMİT AYTAÇ
"Tevafuklu Kur'ân Şaheserdir"
Diyarbakır, yakın tarihimizde ilim, fikir ve sanat sahasında çeşitli kıymetler yetiştirmiş olan bir vatan burcudur. Bu kıymetlere Süleyman Nazif'ten sonra hat üstadı Hâmit Aytaç da katıldı. Hâmid Aytaç diğerlerinden farklı olarak İslâm âlemi, hattâ dünya çapında bir şöhrete sahip oldu.
Memleketimizde ve İslâm dünyasının çeşitli beldelerinde Hattat Hâmid Aytaç Hocanın talebeleri bulunmaktadır. Nice evlerde, ellerde, arşivlerde ve kolleksiyonlarda Hâmid Aytaç'ın yüzlerce şâheseri vardır.
Bediüzzaman'ın Barla'da iken talebelerine yazdırdığı tevafuklu Kur'ân-ı Kerîm'i Hâmid Hoca, o güzel kalemiyle eşsiz bir şâheser olarak asrımıza hediye etmiştir.
Hâmid Hoca l9ll yıllarında İstanbul'da bulunan Bediüzzaman'la görüştü ve tanıştı. Bediüzzaman'la Beyazıt Camiindeki bir vaazını müteakip tanışan Hâmid Hocaya Bediüzzaman yakın alâka göstermiş. Daha sonra Çemberlitaş'ta yapılan bir toplantıda yine görüşürler. Bu toplantıda Hâmid Hoca Bediüzzaman'ın hazırlamış olduğu bir hitabeyi okur.
Bu görüşmelerin güzel âhenk ve tevafuku, yıllar sonra başka bir şekilde tezahür etti. Bediüzzaman'ın tesbit edip keşfettiği tevafuklu Kur'ân-ı Kerîmi şâheser bir şekilde yazmak, Hâmid-i Âmidî'ye, Diyarbakır'ın bu usta sanatkârına nasip olmuştur.
Hattat Hâmid Bey tevafuklu Kur'ân-ı Kerîm mevzuunda şunları ifade ediyordu:
"l9ll yazında İstanbul'da görüştüğüm, iltifatına mazhar olduğum Bediüzzaman Said Nursî'nin tevafuk esasına göre tertip ettiği bu tarz, Kur'ân-ı Kerîmin mucizeliğini, ebedîliğini, Hak Kelâmullah olduğunu, daha da net ve çok iyi bir şekilde gözlere gösteren bir tertip tarzıdır."
İslâm-Türk yazı sanatının son hattatı ve son üstadı sayılabilen Hâmid Aytaç'ın bu eseri, bir sanat şaheseri ve mukaddes kitabımızın ebedîliğinin pek çok delillerinden birisi olarak,kalbimizi, aklımızı ve hânelerimizi tezyîn edip süsleyecektir.
Mekke'de bu tevafuklu Kur'ân-ı Kerîmi gören bir islâm âlimi, "Kur'ân Mekke'de indirildi, ama İstanbul'da yazıldı" sözünü hatırlatarak, "Ben bu sözün sadece Osmanlılar devrine ait olduğunu zannediyordum. Fakat Hattat Hâmid'in bu şâheserini görünce, bu hakikatın kıyamete kadar devam edeceğine bütün kalbimle inandım" demiştir.
Hattat Hâmid Hoca, hattatlar için söylenen, "Nefes almadan veya az nefes alarak yazı yazdıkları için, uzun ömürlü olurlar" sözünün güzel bir misâli olarak doksan bir yaşına kadar yaşamıştır.
Hayatının son senesini, Bediüzzaman'ın talebelerinin müşfik alâkaları ve şefkatleri arasında geçirdi. l9 Mayıs l982'de vefat etti.